1934 yılı Avrupa ana karasında faşizmin yükseliş yıllarıdır. Mussolini’nin, faşist rejimin propagandasını yapabilmek için düzenlenmesine talip olduğu Dünya Kupa’sının oynandığı tarihlerde, Antalya limanına bir gemi yanaşır. Gemiden bir alay dolusu Türk askeri karaya çıkar.
İtalyan faşist rejimi, büyük Roma İmparatorluğu hayalleri ile halkını bütünleştirmeye çalışırken(!) kökenin bir parçası saydığı Antalya’yı işgal planlarından hiç vazgeçmemiştir. 1919-1921 arasındaki ilk işgalinin ardından yaklaşan İkinci Dünya Savaşı’nın içinde, belki de Antalya’yı tekrar alma düşüncesi vardır.
İşte bu nedenle genç Türkiye Cumhuriyeti, şehri korumak için daha içlerdeki bir bölge olan Elmalı’ya bir dağ alayı konuşlandırmaya karar verir. Antalya limanına gelen 40. Alay doğruca Elmalı’ya yola çıkar.
Alayın başında, esir düştüğü Rus harbi sırasındaki kayıp yılları yüzünden kurmaylığını kaçırmış bir binbaşı, Abdurrahman Karakullukçu vardır. Esaretten kaçarken yanında taş plaklar getirecek, Rusya’da öğrendiği Rusça ve Almanca ile genelkurmayda çeviriler yapacak kadar bilgili, kaliteli bir subay olan Karakullukçu’ya alayın inşası görevi verilmiştir.
Yaz ayları olduğu için asker çadırda kalmaktadır. Ama bin metre yükseklikte olan Elmalı’daki çetin kış şartları, o yılların çadırlarında kalanlar için ölüm demektir. Binbaşı Karakullukçu emrindeki bütün askerlerle birlikte bütün yaz çalışır. Kasabanın hemen güneyindeki yamaçlardan taşlar kırılarak, hem kışla hem de hayvanlar için ahırlar inşa edilir. Kış geldiğinde asker sıcak kışlasındadır.