Depremi hissettiğimde, önümdeki sehpanın üstüne yerleştirdiğim Ipad’imden maç izliyordum. Kolay sallanan bir yapıdaki sehpanın devinimiyle heyecanlanıp sesimi yükselttikçe, karımın reaksiyonsuzluğuna şaşmaktaydım.
Meğerse umursamazlık, maç izleyen kocaya gösterilen doğal tepkiden başka bir şey değilmiş. Ayaklanmamı, benim gol atağına gösterdiğim “hezeyana”, yani top işine yormaktaymış!
İş uzayınca anladı tabii. İstanbul depreminden deneyimlidir kendisi, hemen salondaki koltuğun yanına çömeliyormuş gibi yaptı! Yerimden kalkmadan göz ucuyla baktığımda, koltuğun yüksekliğinin bizim göbekli halimizi aşmadığını yani bir işe yaramayacağını gördüm.
Benim duyarsızlığımı görünce ısrarla davetini sürdürdü. Gitmedim. Çünkü aklım başka yerdeydi; depremi sosyal medyada duyuran ilk ben olmalıydım! Karımın dehşet dolu bakışlarıyla yazmaya koyuldum.