Gittikçe yerli ve millileşen anlı şanlı haber kanallarının,
savaş alanından yaptıkları yayınlarıyla güne başlanan bir ülkeyiz.
Zeytin rengi montlu, hafif makyajlı ve durumun önemine binaen
kalkık kaşlı spikerler, top atışları arka fonuyla haberler
sunuyor.
Ülkeye döndüğünde arkadaşlarıyla çok ilginç anılar paylaşmayı hayal
eden güzel muhabirler ise, iğreti de olsa araziye kendiliğinden
uyarak(!) tesettüre bürünüyor. Kim bilir, belki de Hala
Gorani ya da Christiane Amanpour olma
peşindeler.
Bu ortamda, altı yaşından başlayarak okullarda zorunlu satranç eğitimi verilen bir ülke olan Rusya’nın karşısında masaya, güçlü din eğitimi almış bir liderlik kadrosuyla oturuyoruz. Savaş alanındaki başarının izin verilen bölümü aşıldığında, hamlelerini hemen sertleştirme yeteneğindeki Rusya’nın.
Diğer yandan düşman olmaya bir türlü karar veremediğimiz ABD var. En fazlasından Ankara Başkonsolosluğu’nun adresini değiştirebildiğimiz. Aynısını Birleşik Arap Emirlikleri’ne de yapmıştık. Hani şu hala en büyük oranda, kimsenin nedenini bilmediği altın ithalatının yapıldığı ülkeye…
Dışardan ama en çok Avrupa’dan ülkemizin ahvali böyle görünüyor. Diğer taraftan 47 milyar dolar ile, milli gelirin %5.4’üne ulaşan bir cari açığımız var. Yani ülkeye her koşulda döviz girişi gerekiyor. Ve gittikçe tehlikeli bir hale dönüşen bu açığa, ancak dış turizm gelirleri ile yama yapılabiliyor.
Kirli pazarlıklar ve rehine değişiminin (tokuş şimdilik yok!) ardından, Almanya başta olmak üzere Batı Avrupalı turistlerin ülkemize bu yıl geri dönecekleri müjdesi sürekli veriliyor. Oysa Hollanda ile hala “lale” durumundayız. Türkiye’ye en büyük doğrudan yatırımı getiren ülke olan Hollanda ile…
Sonrasındaki açıklamalardan anlıyoruz ki, Batılı konuklarımızın dönüşü büyük ölçüde onları ülkemize getiren dev tur operatörlerinin kar marjları ile ilgili de bir tercihmiş. İspanya ve diğer tatil ülkelerinin konaklama fiyatları çok arttığı için kar oranı düşen operatörler, pazarlık sonucu iyice dibe çektikleri Türkiye ve Mısır destinasyonuna bu yıl ağırlık vermişler.