Yazar Perihan Mağden, “Kendimi Nazi Almanya’sında bir Yahudi gibi hissediyorum” deyince sosyal medyada iki türlü eleştiri aldı.
Öncelikle, o hissettiği ortamın(!) oluşturulmasına Maden’in verdiği güçlü katkıdan bahsedildi. İkinci olarak ise sorunu yansıtışı ve kurduğu benzerlikle, çok daha vahim olan Yahudi soykırımını sulandırdığı suçlaması geldi. İkisine de katılıyorum...
Kavramların içini boşaltma, değersizleştirip kanıksatmanın çağımıza özgü bir yöntem olduğunu zannetmiyorum. Mağara adamı, tekerleği icat eden hasmını gözden düşürmek için kim bilir ne yöntemler denemiştir.
Roma senatosundaki ayak oyunlarının; Osmanlı divanındaki fitne fücurunun halka ulaştırılması ayrı bir iş kolu olsa gerek. Ortaçağda ise boru eşliğinde bildiri okuma faslına 17. yüzyıl Almanya ve Belçika’sında gazetenin yaygınlaşması ile son verilmiş olmalı. İlk yandaş basını kim örgütlemiştirdir ki?!
Günümüzde tabii çok kolaylaştı. Nefes almadan, ekmek yer su içer gibi hiddetle ve hedeflenerek sıralanan kavramlar, kolayca asıl anlamından uzaklaşıyor. Faşizm, Nazizim, ve diktatörlük gibi “sıkı dost” üçlü, bu anlamda kullanılıp, yüzü eskitilen kavramların en ünlüleri.
Türkiye ortalama vatandaşı artık bu kelimeleri basit bir niteleme sıfat tamlaması olarak biliyor. Adı geçen kelimeler hangi jargonda yer alacağını şaşırmış vaziyetteler. Karşıtına basitçe hakaret yerine tutun da, benzetme yapmaya kadar geniş alanda kullanılıyor.