Çocukluğumun Ramazanları kış aylarında geçti. Özel önem yüklenmeden tüm doğallığıyla yaşanan bu kutsal ayın, biz çocuklar için en önemli anısı sıcacık pideleriydi.
Ailem, bahçedeki tavuklarımızdan alınan çift sarılı yumurtaları elime tutuşturur, Güvenirler’in çarşıdaki Örnek Fırını’na pide yaptırmaya yollarlardı. Dönüşte, Kemal abinin Mola’sının önüne gelmeden pidelerden birisi yarılanmış olurdu!
İftar topu bugünkü gibi yine Alanya Kale’sinden atılırdı. Çok acıkan ninemin, “Gidin bakın şu kör olasıca adama, unuttu mu ne!” deyişini hatırlarım.
O yıllarda iftar davetleri olmazdı. En fazla, yolun karşısında oturan aile yakınları pijamalarıyla koşturarak karşıya geçiverirlerdi!
Sahura saat kurarak kalkılırdı. Evdeki heyecana kapılıp oruca yeltenen biz çocuklara kıyamayıp, sahura kaldırmayan büyüklerimize sabahleyin çok kızardık. Ramazan davulcusu sorunsalının ise bazen tehdit, bazen de rüşvet yoluyla çözüldüğünü anımsıyorum!
Kaymakamın bekçisi Ahmet abi, evin ışıkları yandığında uyanık olduğunu göstermek amacıyla halsizce düdüğünü üflerdi. O, bugünler için düşünülen namus bekçisi değil, yalnızca mahallemizin güvenliğini sağlayan insandı.