NATO’nun Washington’daki 75. Yıl Zirvesi, ABD tarafından “dosta güven düşmana korku” vermek amacıyla parıltılı bir gösteri olarak tasarlandı. Zirve’nin ana gündemi, Rusya ve Çin başta olmak üzere gelişen dünyaya diş göstermek amacıyla düzenlendi. Ukrayna’ya NATO desteğinin kurumsallaşması, NATO’nun Asya-Pasifik’e doğru genişletilmesi ve yeni “savunma” planlarıyla Türkiye’nin dahil olduğu gelişen dünya devletlerinin savaşla tehdit edilmesi NATO’nun öncelikli amacı. Ancak gelinen noktada 75. Yıl Zirvesi, Biden’ın, rakibi Trump’a karşı yenik düştüğü başkanlık yarışında prestijini yeniden kazanma amacını sağlamaktan öteye gidemiyor. ABD’nin resmi yayın organı Amerika’nın Sesi bile Washington Zirvesi’yle ilgili haberini bu perspektiften değerlendiriyor.
NATO’yu gelişen dünyanın üstüne sürmek için çabalar var ama bunu sağlayacak zemin en başta ABD’deki durum nedeniyle yok. Üstüne üstlük, Avrupa’da yükselen anti Amerikan dalga, Atlantik İttifakı’nın her iki yakasında da işlerin yolunda olmadığının açık kanıtı. Biden’ın 5 yıllık iktidarı biterken Avrupa’da onun ipine sarılan siyasal iktidarların teker teker çökme potasına girdiği koşullarda, NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya, Asya’da Çin’e karşı esasen bir başarı şansı gözükmüyor.
Foreign Policy’de Stephen M. Walt, Zirve öncesinde şöyle yazıyor:
“NATO’nun yaklaşan aşk şöleninin üzerine uğursuz gölgeler düşüren kara bulutları görmezden gelemeyiz. Donald Trump’ın 2025’te ABD başkanı olarak geri dönmesine kesin gözüyle bakılıyor, aşırı sağcı Ulusal Birlik şu anda Fransa’daki en güçlü siyasi hareket, Macaristan’ın Viktor Orban yıkıcı bir güç olmaya devam ediyor ve Avrupalılar ve Amerikalılar İsrail-Hamas savaşı, Çin, dijital teknolojilerin düzenlenmesi ve giderek daha fazla kuşatılan Ukrayna’ya yardım etmenin en iyi yolu konusunda bölünmüş durumda.”
NATO için sorunların Trump’ın ya da Fransa’da birinci parti konumuna gelen partinin lideri Le Pen’in kişisel eğilimlerinin ötesinde bir nesnelliğe dayandığını saptayan Walt yazısı şöyle bitiriyor:
“Avrupa ve ABD’yi giderek birbirinden uzaklaştıran güçlü yapısal etkenler var ve bu eğilimler Kasım’da, Ukrayna’da ya da Avrupa’da ne olursa olsun devam edecek. Dolayısıyla 75. yıl dönümünün tadını çıkarın, ancak duymanız muhtemel Atlantik ötesi dayanışma ifadelerini çok ciddiye almayın. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri giderek birbirinden uzaklaşıyor ve önemli olan tek soru bunun ne kadar hızlı olacağı ve ne kadar ileri gideceğidir.” (Foreign Policy, 8 Temmuz 2024).