Türkiye yeni yıla ciddi zorluklarla giriyor. Devlet ve millet olarak çok ciddi mücadelelerle karşı karşıyayız. Ekonomi ile dış politikadaki sorunlar atbaşı gidiyor. Ekonomik çıkmaza sistem içinde çözüm bulma arayışı, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarında zaaflara yol açıyor.
Halkın ekonomisi ise her geçen gün kötüleşiyor. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşirken, çalışanlar ile emekliler, emekli işçi ile emekli memur arasındaki makas da açılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2014 yılında nüfusun en zengin yüzde 5’lik kesiminin kazancı en yoksul yüzde 5’lik kesimin kazancının 20.4 katı iken, 2022 yılında bu oran 26.1 kata yükseldi. (Habertürk, 5 Mayıs 2023)
Hükümet’e atamayla gelen Atlantik memurlarının başında olduğu ekonomi yönetimi üretici sınıflar için acı reçete uygularken, ülke ekonomisi sıcak para bağımlılığıyla altın vuruşa doğru sürükleniyor. Enflasyon artışı durdurulamıyor. Çalışan ücretlerine yapılan artışlar daha ilan edilmeden giderleri karşılayacak miktarın altında kalıyor. Süleyman Demirel’in 1991 genel seçimleri öncesinde liderler açık oturumundaki anlatımı bugünkü durumu da çok basit bir şekilde ortaya koyuyor:
“Esasen enflasyon, devletleri yıkan bir olaydır, milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir, ahlakı bozar. Borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Ve hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır.”
OECD ve IMF verilerine göre, Türkiye’de kayıt dışı ekonominin büyüklüğü çeşitli hesaplamalara göre Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 25 ila 30 civarında. Uyuşturucu ve her türden kaçakçılıktan, yasa dışı bahisten elde edilen kara para gelirinin miktarı artıyor, bugün adını bile duymadığımız yöntemlerle elde edilen yasadışı kazançla diri tutulan sistem sadece ekonomiyi değil, toplumu da çürütüyor.
Çabalamadan, emek vermeden, kısa yoldan para kazanma hırsı kumar bağımlılığı gibi dalga dalga giderek yaygınlaşıyor. Medya araçlarıyla “altta kalanın canı çıksın” zihniyeti, bencillik, bireycilik toplumun hücrelerine kadar zerk ediliyor. Son 30-40 yılda piyasacılığın yaratığı zihniyet değişimi, “serbest piyasanın kestiği parmak acımaz” fikrini dayatıyor.