AK Parti Hükümeti’nin Suriye politikası nedir? 2011’den 2016 yılı sonuna kadar uygulanan politikada netlik var, fakat sonrası karışık! Ankara, 2011’den itibaren ABD’nin Suriye’yi bölme ve rejimi değiştirme operasyonunun içindeydi. Ancak Suriye direndi, Rusya ve İran Şam’a destek verdi. 5 yılın sonunda Suriye’de rejimi değiştirme operasyonu kayaya tosladı. 2016 yılında NATO/FETÖ darbe girişimiyle karşılaşan AK Parti Hükümeti, önceki dönemde bir arada olduğu Atlantikçi cepheden uzaklaştı. Ankara, 2016 sonundan itibaren başlayan Astana süreci ile resmen başka bir hedefin altına imza attı. Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana ortaklığı, “Suriye hükümeti ile muhaliflerin, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği temelinde aynı masa etrafında buluşarak Suriye krizine barışçı çözüm yolu bulması” amacıyla başladı.
Astana, Türkiye’nin saf değiştirmesi ve Suriye’de ABD’yi devredışı bırakacak bir süreç için önemli bir dönüm noktasıydı. Fakat 7 yılın sonunda Astana’da bir yerinde sayma olduğu açık bir şekilde görülüyor. Toplantılar yapılıyor, “Suriye’nin kuzeyinde ayrılıkçı gündemlerin, sözde ‘özyönetimler’in kabul edilmeyeceği” yönünde bildiriler ilan ediliyor ama uygulamada bunun gerektirdiği eylemlere girişilmiyor. Peki neden?
Buna yanıt vermek için başka bir soru soralım: Suriye’nin kuzeyindeki ayrılıkçı faaliyet, Astana masasının etrafındaki 4 devlet arasında en çok kimi ilgilendiriyor? Tabii ki, kendi ülkesinin bölünmesine karşı çıkan Şam yönetimini. Ardından Türkiye sonra İran ve Rusya geliyor.
Şu gerçek bütün çıplaklığıyla ortada: ABD, DEAŞ’a karşı mücadele bahanesiyle PKK’yı araç olarak kullanarak Suriye’yi bölmeye çalışıyor. Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine uzanan bir İkinci İsrail kurarak, bölge devletlerinin arasına bir kama yerleştirmeyi, böylece Türkiye ve İran’ı da bölmenin zeminini oluşturmayı amaçlıyor.
Öyleyse, aklın yolu, çıkarları en fazla örtüşen Ankara ve Şam’ın, geçmişteki her türlü anlaşmazlığı bir kenara bırakarak el sıkışmasını ve ortak tehdide karşı ortak mücadele etmesini gerektirmez mi? Evet, bunun hem Ankara’da hem de Şam’da görüldüğünü ve 2022 yılı sonunda iki ülke arasında normalleşme sürecinin başladığını biliyoruz. Fakat çeşitli bahaneler ileri sürülerek bu konuda adım atılmıyor. Meselenin bam teli ise, 2016 sonrasındaki dönemde Ankara’nın uygulamalarının, “birbiriyle çelişen hedefler” içermesi. Kimi zaman söylem ve eylemler arasında görünen çelişkiler, bazen de sahada doğrudan farklı hedeflerin uygulanması şeklinde ortaya çıkıyor. Bunlardan en çarpıcısı ve güncel olarak tartışmaların düğümlendiği en önemli nokta olan İdlib’deki durum. Ankara, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ama Şam yönetiminin terör örgütlerinin denetimindeki İdlib’i kontrol altına almasına karşı çıkıyor. Bu konumlanışın, 2020 yılında Türkiye’yi Suriye ile doğrudan savaşa sürükleyecek bir noktaya kadar getirdiğini unutmayalım.
Aslından Ankara’nın politikasını bir benzetme ile açıklamak mümkün: AK Parti Hükümeti bir tahterevallinin ortasında oturuyor. Tahterevallinin bir tarafında ABD, diğer tarafında ise Rusya, İran ve diğer gelişen dünya devletleri bulunuyor. Kaygan tahterevallinin ortasındaki Ankara, bir o tarafa bir bu tarafa sürükleniyor. Çünkü, tutunduğu sağlam bir nokta bulunmuyor.