Fikret Bila Hürriyet Gazetesi

AB’nin güven kaybı

TÜRKİYE-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tarihinin en kötü sürecinden geçiyor. Karşılıklı sert açıklamalar ipleri iyice germiş durumda. AB’nin “Müzakereleri dondururuz” restini gören Ankara...

16 Kasım 2016 | 258 okunma


TÜRKİYE-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tarihinin en kötü sürecinden geçiyor.

Karşılıklı sert açıklamalar ipleri iyice germiş durumda.

AB’nin “Müzakereleri dondururuz” restini gören Ankara, “Koparsa kopsun, artık nihai kararınızı verin” çıkışını yaptı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “Yıl sonuna kadar bekleriz, İngiltere gibi AB konusunu halka götürürüz” diyerek yanıt verdi.

Bu çıkıştan sonra AB tarafından yumuşama sinyali geldi ve Türkiye ile müzakerelerin devam etmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapıldı. Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, Ankara ziyaretinde nabız yokladı ve ortalığı yumuşatmaya çalıştı.

‘KIBRIS’I ŞART KOŞMA İLK HAMLE

Türkiye’de sadece iktidarın değil, halkın da AB’ye olan güven duygusunu önemli ölçüde yitirdiğini belirtmek gerekiyor.
Güven kaybının başlangıcı 2004 yılına kadar geriye gidiyor.

ABD’nin Türkiye’nin tam üyelik adayı konumuna gelmesi, müzakerelerin başlaması için bile ‘Kıbrıs’ı şart koşması güvensizliğin oluşmasındaki ilk hamledir. AB’nin bununla da kalmayıp, Annan Planı’na “hayır” dese bile Güney Kıbrıs’ı tam üye olarak alacağını açıklaması, -bilerek yaptığı- büyük hataydı.

Annan Planı’na “evet” diyen KKTC cezalandırıldı, “hayır” diyen Güney Kıbrıs üye yapılarak ödüllendirildi. Böylece tarihinde ilk kez ‘sınır ihtilafı’ olan bir ülkeyi bünyesine kattı ve Güney Kıbrıs’ı tüm Kıbrıs’ın devleti saydı.

Türkiye, AB’nin yaptığı bu açık haksızlığa rağmen süreci kesmedi. Arka arkaya yaptığı uyum reformlarıyla süreci çalıştırdı ve tam üye adayı olarak müzakereye başladı. Ki bu süreç de Türkiye açısından çok sancılı geçti. Bir yandan reformlar yapılmasına rağmen, Merkel-Sarkozy ikilisi Türkiye’nin tam üye olamayacağı yönünde dayanaksız ve ağır açıklamalar yapmayı sürdürdüler.

Esasen çok geç kalmış olmasına rağmen Türkiye’nin aday ülke konumuna gelmesi, AB’nin bir lütfu değildi. Türkiye’nin, bırakın adaylığı tam üye olması için, ‘Doğu Bloku’ dağıldıktan sonra bir günde üye olan Doğu Avrupa ülkelerine göre çok daha uygun koşullara sahip olduğu da biliniyordu.

Yarım asırdan fazla süredir kapıda bekletilen Türkiye’nin sabrını zorlayacak tutum sergilemekten çekinmeyen AB’nin ilişkilerin bozulmasındaki sorumluluğu Türkiye’den çok fazladır.

TÜRKİYE’NİN HEDEFİ

AB üyeliği hedefi Atatürk’ün ‘muasır medeniyet’ hedefiyle uyumludur.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Mustafa Kemal'in askerleri 20 Kasım 2024 | 315 Okunma Laiklik temeldir 18 Kasım 2024 | 210 Okunma İmamoğlu ve Yavaş hedefte 15 Kasım 2024 | 363 Okunma Yoksulluk öldürüyor 13 Kasım 2024 | 154 Okunma Atatürk devrimleri 11 Kasım 2024 | 142 Okunma