Bir cumhuriyetin içeriği kuvvetler ayrılığını esas alan demokrasi, laiklik, insan haklarına dayalı hukukun üstünlüğü, kadın - erkek eşitliği niteliklerinden yoksunsa ona cumhuriyet denilemez
Cumhuriyetimizin 97. yıldönümü kutlu olsun, Atatürk’ün dediği gibi; "ilelebet yaşasın".
Cumhuriyetin özünü halk egemenliği oluşturur. Atatürk, ulusal kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanır sonuçlanmaz, 1922’de saltanatı kaldırarak, cumhuriyetin ilk işaretini vermiştir. Cumhuriyeti ilân ederek egemenliği padişahtan alıp halka devretmiştir.
Halkın egemenliğine dayanmayan devletlerin isimlerinde "cumhuriyet" geçse de onlar gerçek cumhuriyet devletleri değildir. Bugün fiilen diktatörlükle yöneltilen birçok devlet de kendine cumhuriyet demektedir. Ancak o ülkelerde gerçek anlamında bir cumhuriyet yoktur. Kuzey Kore gibi.
Atatürk’ün büyüklüğü, egemenliği halka vermesinin yanı sıra, hilafeti kaldırarak laik bir devlet kurması, Türk insanını kulluktan eşit vatandaşlığa taşıması, Türk kadınını özgürleştirmesi, akla ve bilime dayalı bir eğitim sistemi oluşturması, sanayileşme hamlesi içinde 48 fabrika kurarak ekonomik bağımsızlığa yönelmesi, ülkeye medeni hukuku getirmesi, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak gayreti içinde olmasıdır.
Atatürk’ün sağlam temeller üzerine kurduğu cumhuriyet, çok partili siyasi yaşama geçerek demokrasiyle tamamlanmış ve "demokratik, laik, hukuk devleti" niteliği kazanmıştır.
Türkiye’yi, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden ayıran ve dünyada saygın bir yere oturtan bu özelliğidir. Müslüman dünyada tek örnektir.