ALADAĞ'da can veren yavrularımızın toprağa verilmesi görüntüleri,
can verişleri gibi yürek yakıcı görüntülerdi.
Doğdukları ve gömüldükleri yer, ne kadar ağır koşullarda hayatta
kalmaya çalıştıklarını gözler önüne serdi.
Cenazeleri taşıyan arabalar 7 kilometrelik yolu 2 saatte
aşabildiler. O da arkadan insanların itmesiyle. Kimi araçlar çamura
saplandı kaldı, kimi araçlar yokuşu çıkacak güce sahip değildi,
kimisi yan yattı, kimisi geri döndü...
Minik cenazeler zar zor köylere ulaştırılabildi. Dik yamaçlardan
aşırıldı, bazıları eğimden düşecek gibi oldu...
Ölmenin, defnedilmenin de yaşamak gibi çok büyük mücadele
gerektirdiği yerlerdi...
Anne-babalarını dinledik...
Aladağ’a 35 kilometre uzaklıkta, dağın zirvesinde köyde başka
seçenekleri yoktu.
Oda gibi bir ilkokul vardı ama ortaokul yoktu.
Okumak için Aladağ’a gitmek şarttı...
Küçük yaşta evden ayrılsalar da haftalarca eve gelemeseler de
akşamları bulaşık yıkasalar da gece korksalar da yatacak yer veren
tarikata teslim edilseler de...
Yeter ki okula gitsinlerdi...
KÖYKENT OLSAYDI
Oysa bu kader değildi...
Orada bir köykent olsaydı, çocuklar böyle sefil kalmaz, böyle feci
can vermezlerdi...
Rahmetli Bülent Ecevit’in 1969’dan beri savunduğu ‘Köykent
Projesi’, Cumhuriyet tarihinde köy enstitüleri gibi kapsamlı bir
kalkınma projesidir.