TOPLUMSAL yaşamın günümüzde ulaştığı düzey hangi cinsten gelirse
gelsin şiddete karşı olmayı gerektirir.
İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasinin dayanakları olan
düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü temelinde yükselen çağdaş
uygarlık, kim tarafından yapılırsa yapılsın şiddetin her türlüsünü
men eder.
Bu nedenledir ki, günümüzde şiddet fikirsel mücadelenin bir aracı
olarak kabul edilmez, uluslararası ve ulusal hukukta suç kabul
edilir ve cezaya bağlanır. Böyle olduğu halde, toplumsal ve siyasal
temsilin en üst düzeyde vücut bulduğu Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde maalesef şiddet hareketlerine tanık oluyoruz.
Meclis’in, vekillerin karşılıklı saygı anlayışı içinde
çalıştıkları, farklı fikirlerin nezaket ve zarafet içinde
tartışıldığı bir zemin olması gerekirken, zaman zaman yumrukların,
tekmelerin, su şişelerinin, saksıların havada uçuştuğu bir arenaya
dönüşmesi üzücüdür.
Ukrayna, Tayland gibi ülkelerin meclislerinden yansıyan bu tür
görüntüleri ayıplayan bir toplum olarak son dönemde sık sık aynı
görüntüleri veriyor olmamız, başımızı önümüze eğmemizi
gerektiriyor.
KADIN VEKİLLERİN KAVGASI
Meclis’te şiddete bugüne kadar hep erkek milletvekilleri tarafından
başvuruldu. Karşı fikirlere, fikirle karşılık vermek yerine,
yumrukla, tekmeyle, boğaz sıkmayla, şişe, cep telefonu, saksı
fırlatarak karşılık vermeyi yeğleyen erkek milletvekillerine
maalesef gözümüz alışmıştı.