DAHA önce de birkaç kez ifade ettiğim gibi yargıçlık çok özel bir
meslektir.
Adalet dağıtmak gibi çok yüce bir görevi yerine getiren bu mesleğin
mensuplarının, diğer mesleklere göre çok farklı nitelikleri ve
yaşamlarının olması gerekir. Bu ayrıcalıklı görevleri nedeniyle
yargıçlık mesleğinin yazılı kurallarının yanında yazılı olmayan
kuralları da vardır. Yazılı olan ve olmayan bu kurallar yargıcın
vicdanını korumasına yöneliktir. Meslek içi eğitimde yazılı
kurallarla birlikte, mesleğin gelenekleri de öğretilir.
Yargıcın vicdanı beyaz sayfa gibi olmalıdır. Bu nedenle, yargıç
adaylarına, genç yargıçlara davranışlarına dikkat etmeleri
gerektiği söylenir ve denetlenir. Örneğin, yargıçların çevresinin
dar, sosyal yaşamlarının sınırlı ve özenli olması gerektiği salık
verilir. Gittikleri il ve ilçelerde geniş çevre oluşturmamaları,
özel görüşmeler yapmamaları, il ve ilçenin önde gelen
işadamlarıyla, güç odaklarıyla içli dışlı olmamaları, özel
davetleri geri çevirmeleri, bedelini ödemedikleri hiçbir şey
almamaları, hediye kabul etmemeleri, siyasetçilerle, parti
teşkilatlarıyla temas kurmamaları söylenir. Özel yasalarının izin
verdikleri dışında bir derneğe üye olmaları, hatta apartman
yöneticiliği bile yapmaları mümkün değildir.
Bu sıkı kurallar, yargıcın adalet dağıtırken etki altında kalmadan,
bilerek veya bilmeyerek yanlış yapmadan karar verebilmesi
içindir.
ANAYASAL GÜVENCE
‘Hâkimlik ve savcılık teminatı’ olarak bilinen anayasal güvencenin
amacı aynıdır; yargıcın bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak ve
güvence altına almak.
Anayasa’nın 139. maddesi şu hükmü taşır:
“Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe anayasada
gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya
kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer
özlük haklarından yoksun kılınamaz.”
Diğer hiçbir mesleğe tanınmayan bu güvence, yargıçlık-savcılık
mesleğine tanınmıştır ki, vatandaşın adalete güveni sarsılmasın,
savcıdan, yargıçtan şüphe bile duymasın...
MESLEĞİN HALİ
Hal böyleyken, bir de yüksek yargıçların gazetelere yansıyan
ifadelerine (itiraflarına) bakalım...
Darbe girişiminden sonra tutuklanan ve etkin pişmanlık yasasından
yararlanarak serbest bırakılan HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici:
“2010 yılında HSYK üyeleri belirlendikten sonra Adalet Bakanı
Sadullah Ergin ve Müsteşar Ahmet Kahraman Bey bana yeni kanun
hazırlığı olduğunu, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay
üyesinin seçiminin yapılacağını söyledi ve hazırlık yapmamızı
söyledi. Genel Sekreter Mehmet Kaya bizi evine davet etti. Evde
kurul üyeleri dışında Fetullah Gülen cemaati mensupları olduğunu
bildiğim tetkik hâkimleri vardı. Yemekten sonra Mehmet Kaya’nın
evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek
hâkim ve savcıların listesi yansıtıldı. Gülen cemaati mensubu HSYK
üyeleri olumlu veya olumsuz görüş belirtiyordu. Belirlenen hâkim ve
savcılar sayıldı. Sayının 80 civarında olduğu anlaşıldı.”
140’TAN AŞAĞI OLMAZ
HSYK Başkanvekili bu yöntemle 80 isim belirlediklerini ama bunun
yeterli görülmediğini de anlatıyor:
“İki ay boyunca yaptığımız toplantılardan sonuç alamayınca ben,
İbrahim Okur ve Birol Erdem, Müsteşar Ahmet Kahraman Bey’in yanına
gittik. Ona cemaatin en az 140 Yargıtay üyesi istediğini,
Danıştay’a ise 37 bin sicillerin üye yapılmasını istediklerini
söyledim. Ahmet Kahraman, ‘Ortaklığı baştan bozamayız. Önümüzde 4
yıl var, anlaşın’ dedi.”