Kerametleri kendilerinden menkul, mahut aydın (!) taifesinin; bebek katili terör örgütünü görmezden gelip devleti suçlamalarını ibretle izledik. Doğrusu bu trajik hâle biz hayret etmedik.
Çünkü biz, bu toprakların mayasının karıştığını ve bu karışımdan bu
milletin öz değerlerine; başta mukaddesatı olmak
üzere, irfanına, kültürüne ve millî değerlerine
düşman nesiller yetiştirildiğini biliyoruz.
Osmanlı’nın yıkılış sürecinde -ki, devlet hayatındaki en uzun
asırdır- başlayıp, İttihat ve Terakki ile ivme kazanıp,
Cumhuriyetle birlikte şaha kaldırılan; bu
denli yabancılaştırılma ve öz
köklerine ihanet çabaları elbette sonuçsuz
kalmayacaktı. Kalmıyor da!
Devlet ve millet hayatımızın son bir asırlık serencamına, şöyle kuş
bakışı bir nazar attığımızda; bu hâlimizle, bugünlere
kalabildiğimize bile şükretmeliyiz! Asrın başlarında Osmanlı,
Cihan’a karşı savaştı. Sadece yenilgi ile bırakılmadı; başta okumuş
insan gücü olarak; maddesi ve manası ile bitirildi.
Osmanlı’nın külleri üzerinden yeni bir devlet kuruldu. Cumhuriyet,
bir dizi devrimlerle; eski döneme ait ne varsa hepsini devirdi!
Maziyi inkâr ve iptalle işe koyuldu ve Batı’nın güdümünde yeni
nesiller vadetti! Bir imparatorluk bakiyesi olan cemiyet, kısa
zamanda bütün dinamikleri ile yerle bir edildi.
Münevverin adını aydın almış;
onu da ecnebi sefaretlerin kapılarında bulur olmuştuk! Artık
sadrazamlar, ya Rusya yanlısı, ya İngiltere yanlısı, ya Fransa veya
bilmem ne yanlısı olarak ve asla kendi devlet ve milleti taraftarı
olmayan haramzade herif-i na
şerif tipler eliyle idare edilecektik!
Osmanlı’nın son
dönemindeki münevver (aydın) tipini -ki
bunlar, İngilizlerin, Fransızların kurdurdukları eğitim sistemine
rağmen, imalat hataları olarak
yetişebilmiştir- devletin de inkırazına sebep olan onca
savaşlar bitirdi.
Cumhuri rejimin imalat hataları olan
münevver (aydın) tiplerini ise, onca darbeler ve en son ve en ağır
darbe olarak da ‘Paralel’ örgütlenme
macerası bitirdi ve bitirmekte!