Buna bir kısım insanlar gaflet diyorlar ama; doğrusu bu,
gafletten öte bir şey; âdeta hıyanet! İhanet zincirini; dini
yasaklamakla ve dinin yer altına girmesine sebep olmakla devletin
kendisi başlattı. Cumhuriyet’le beraber; işbaşına geçen tek parti
(CHP) din adamı yetiştiren okulları kapattı ve mevcut din
adamlarına ‘cadı avı’ uyguladı.
Yer üstünde, meşru zeminlerde kendisine yer bulamayan din, yerin
altına çekildi. Devlet açısından din; ‘ne idüğü belirsiz’lerin
elinde kaldı.
Şu hususu asla unutmamalıyız ki; insanlık tarihi boyunca, din ve
milliyetçilik konuları sürekli istismar edilmiştir. Âdeta bir maden
ocağı gibi işletilen bu iki konu, her daim, işleyecek malzemeyi
(insanı) bol miktarda bulmuş ve bulduğu malzemeye istediği şekli
vermekte zorlanmamıştır.
Bu durum, bizim ülkemizde öyle bir hâl almıştı ki; camilerdeki
dindar insanlar; ‘Şucu’ veya ‘bucu’ diye ayrılır olmuştu. Tevhid
dininin mensupları, görünüşte aynı safta yan yanalar ama, gerçekte
ise, apayrı dünyaların insanları olup; birbirlerine kem gözle
bakmayı şiar edinmişti. Bu durum, değil yalnızca farklı cemaatlerin
insanları arasında; aynı cemaatin farklı kolları arasında da aynı
idi.
Mahut zihniyetlerin; İslamiyet’in temelleri olan, Kitap, Sünnet,
İcma ve Kıyas-ı fukaha’dan; dolayısıyla Allahü tealadan, O’nun
sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselamdan, mezhep imamlarından ve
sayıları yüzbinleri aşan İslam âlimlerinden bihaberdiler.
Türkiye’deki en kalabalık cemaatin yazar pozisyonundaki birisiyle
beş saat münazara ettik ve tartıştık. Beni dinlemediğini fark
ettim. Kendi hocasının şahsi düşüncelerini içeren kitaplarını
ezberlemiş ve hep onlardan ve kişi olarak da onları yazan yalnızca
bir kişiden bahsediyordu.