Türkiye, dost ve müttefik olduğu ABD’den umduğunu hiçbir zaman
bulamadı. Daha açık ifadesiyle, Türk-Amerikan dostluğu yalnızca
kâğıt üzerinde kaldı.
NATO ile birlikte ABD, Türkiye’nin elindeki kâğıtları hep
biliyordu; hatta Türkiye’nin eli ABD’nin eliydi. Türkiye’nin bu
denli açık ve samimi oynamasına karşın ABD, sürekli ikiyüzlü ve
hatta bin bir suratlı oynayarak altımızı oydu.
Yüzümüze güldü, arkamızdan iş çevirdi; ABD bu tavrı İngiliz’den
tevarüs etti. Malum İngiliz çuvalı alttan deler; akşamdan çuvalı
sağlam görürsünüz, sabah olunca boşaldığını fark edersiniz ki iş
işten geçmiş olur!
Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin bağımsızlık referandumunu makul
addedip, zamansız bulması da aynı oyunun bir parçasıdır.
Açıkçası, tavşana kaç tazıya tut diyor!
Bazı aklı evveller bu durum Irak’ın iç işi, Türkiye’yi
ilgilendirmez diyorlar ki bunlar daha burunlarının ucunu bile
göremiyorlar!
Nitekim bu daha başlangıç; bu işin devamında sözde Büyük Kürdistan
var. Hayal edilen bu Kürdistan’ın başkenti Diyarbakır’dır ve
Türkiye’den olduğu gibi Suriye ve İran’daki Kürt bölgeleri de bu
muhayyel devletin içinde düşünülmektedir.
Orta vadedeki hesabın bir de şeytani son hamlesi var ki o da
İsrail’in yürüttüğü ‘arz-ı mev’ud’dur. Yani Tanrı Yehova’nın
İsrailoğullarına sözde vadetmiş olduğu, Nil’den Fırat arası
topraklar...
Hani bizi ilgilendir-miyordu?!
Daha durun bakalım; geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, mahut
bölgede Pandora’nın kutusu açılmaya görsün! Asıl aş, Büyük
Ermenistan için ve Van merkezli olarak kaynatılacak!
Bunların hepsini geçen asrın başlarında bize dayattılar ve biz bu
yüzden Kurtuluş Savaşı’nı verdik.
En güçsüz olduğumuz zamanda bile biz Türkleri kandıramayanlar,
aradan yüz sene geçtikten sonra, Arapları, Farsları ve Kürtleri
kandırdılar ve kandırmaya devam ediyorlar.