İngilizlerin içimizdeki ajanları, Tanzimat düzenlemeleri ile;
evvela dini ilim müesseseleri ile fen ilim müesseselerini
birbirinden ayırdı. Hemen ardından; din eğitimi ağırlıklı
okullardan fen ilimlerini; fen eğitimi ağırlıklı okullardan da din
derslerini bütünüyle kaldırdılar. Böylece her iki yönden de
yetişenler tek kanatlı olarak yetişmiş oldular.
Eskiden köylerde; hem müspet ilimlerle ve hem de dini ilimlerle
mücehhez ‘hoca’lar vardı; bunlar vasıtasıyla halk, her iki yönden
de eğitilebiliyordu. Tanzimat’tan sonra ise, köylere imam ile
öğretmeni ayrı kişiler olarak tayin ettiler; birinin müspet
ilimden, diğerinin ise dinden haberi yok!
İnsan, bilmediğinin düşmanı olur hükmü gereğince de; hocaları
fenne, öğretmenleri de dine düşman ettiler! Her iki kesimin
muhatabı halk da, ister istemez ikiye bölündü; özellikle yetişen
yeni nesiller dinden habersiz olarak yetiştirildiler.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise, daha da ileri gidilerek;
okullarda dinsiz ve hatta din düşmanı nesiller yetiştirildi.
Öğretmen yetiştiren Köy Eğitim Enstitüleri, bu anlayışın merkez
üssü konumundaydı. Buralardan yetişen öğretmenler köylere gidiyor
ve milletin evlatlarını babalarının dinlerine karşı ‘düşman’ olarak
yetiştiriyorlardı. Bunlara göre; analar-babalar-dedeler bir şeyden
anlamazdı; onlar yobazdı-gericiydi ve örümcek kafalıydı.