FETÖ silahlı terör örgütünün, ülkemizin hemen her kurum ve kuruluşunun kılcallarına değin nüfuz ettiğini görünce; özellikle 1980 İhtilali’nden sonra; her çeşit terörle yapılan sözde mücadelelerin havanda su dövmekten ibaret olduğunu anlamış olduk!
40 bin insanımızla beraber; yüz milyarlarca doları bulan ülkemizin kaynaklarını boş yere heba etmişiz! Daha doğrusu, terörle mücadele ettiğimizi sanmışız. Tıpkı; dışarıda terör destekçisi ülkeleri dostumuz ve müttefikimiz zannetmemiz gibi!..
Milletimizin talihsizliğine bakın ki; içeride, kendi devletinin enva-i çeşit baskı ve dayatmaları altında inlerken; dışarıdan da devletinin horlanıp, sömürüldüğüne şahit olmanın ezikliğini yaşıyor!
Yani; içeride, devleti kendisini insan yerine koymuyor; dışarıda da, devleti devlet yerine konmuyor! Daha düne kadar; devletimize, devlet adamlarımıza nasıl davranıldığını; bundan da vahimi; bizim devlet adamlarımızın muhatapları karşısında nasıl el pençe divan durduklarını içimiz sızlayarak ve kahrolarak izlerdik.
Londra Havaalanında Abdullah Gül’ün üstü aranıp, ayakkabıları çıkarılınca; çok üzülmüş ve karşı mukabelede bulunarak; İngiliz bakana da Türkiye’de aynı muameleyi reva görmüşüz. Bu mudur; siyasi saygınlık?! Reva görülen muamele reddedilip, ülkeye dönmeyi de mi akıl edemediler?