Ta işin başından beri, bize reva görülen demokrasi illetlidir. Yani sağlıklı olmayıp hastalıklıdır.
Hemen her şey gibi, demokrasi de bize tepeden indirildi. Dolayısıyla tepedekilerin keyfine göre bir demokrasi modeli belirlendi.
Demokrasi, dışarıdan İnönü’ye dayatılınca (San Francisco kararları), kendince iktidardan düşmeme formülünü buldu ve ‘açık oy, gizli tasnif’ diyerek demokrasi adına şapkadan tavşan çıkardı.
1946 seçimleri işte bu yüz karası kanunla yapıldı. Bu durumda halk istediği kadar başka partiye oy versin, sayımı gizli yapan ‘kurşun askerler’ bunları CHP hanesine yazdılar.
Halk, jandarma nezaretinde, CHP’li muhtarın (yeni ağa türü) bacaklarının arasındaki seçim sandığına gidip, oyunu açıktan (verdiği partiyi göstererek) vermek zorundaydı.