Sözün bittiği yerdeyiz.
Birleşmiş Milletler’miş, Avrupa Birliği’ymiş, İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’ymış, insan haklarıymış, sözde bu hakları savunan uluslararası beyannameymiş, hukukmuş, savaş hukukuymuş, insanın hayat hakkının, hürriyetinin ve emniyetinin kutsallığıymış...
Hani, ‘Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayri insani, haysiyet kırıcı cezalara ve muamelelere tabi tutulamazdı?’ Hani, ‘Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz ve sürülemezdi?’ Hani, ‘Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemezdi’’?
Hani, soykırım suçtu?
İnsanlığın (!) bugün geldiği noktaya baktığımızda, tüm bu kurum ve kuruluşların ve sözde insanlık adına yayınlanan beyannamelerin ve yukarıda bir kısmını yazdığımız içeriklerinin boş laf olduğunu ve bunların gerçekte hiçbir şey ifade etmediği görürüz.
Marka Müslümanlarının halini, vaktiyle merhum Esad Coşan Hoca şöyle ifade etmişti: “Bizim Müslümanlığımız Müslümanlık değil. Söylüyoruz, anlatamıyoruz. Birleşin diyoruz, birleştiremiyoruz. Herkes nefsinin, keyfinin, zevkinin derdine düşmüş. Yılbaşı olduğu zaman yer yerinden oynuyor, Galatasaray şampiyon olduğu zaman kıyamet kopuyor. İslam gittiği zaman hiçbir şey olmuyor. Böyle Müslümanlık mı olur? Ne biçim iş bu?”
İki milyarı aşkın Müslümanın üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş; öyle görülüyor ki, bu gaflet uykusundan onları ancak İsrafil Aleyhisselam’ın ‘Sur’ a üflemesi uyandıracaktır!