Bu sualin cevabını iki cümle olarak; dünkü yazımın sonunda
vermiştim. Bugün o iki cümleyi açıklayacağım: Allahü tealayı
unutmamak; evvelemirde kişinin kendini tanıması ve nefis muhasebesi
yapmakla başlar.
Kendini tanımadan Ma’bud bilinmez. İnsan, kendini ve Rabbini
bilince; ne için yaratıldığına bakar. Yaratılmasının (hayatın)
gerçeğini Rabbi ona (ibadet gayesiyle) olduğunu söyler. Yani,
Allahü tealaya kulluk etmek. Bu ise, O’nun emirlerini üstün bilip
onlara hürmet etmek ve O’nun yarattıklarına karşı merhametli
olmaktır.
Kulun, inançları, ibadetleri ve tüm yaptıkları söz konusu
olduğunda; niyeti, hepsinden fazla önem arz ediyor. Zira; "Mü’minin
niyeti, amelinden efdaldir (üstündür)" buyuruyor sevgili
Peygamberimiz (aleyhisselam).
Niyet ihlas demektir. İbn-i Arabi (kuddîse sirrûh) Hazretleri; "...
İnsan niyetini şeytan karşısında da halis yapıp ihlaslı diye
isimlendirilebilir. Bu durumda onun amelinde Allahü tealaya ait bir
şey yoktur. Bazen insan, Allah’a koştuğu ortaklar için ihlaslı
olabilir, bazen Allah için ihlaslı olur. Bu sebeple Cenab-ı Hakk
şöyle buyurur: 'Dini Ona tahsis ederler’, başkasına veya ortaklık
hükmüne tahsis etmezler."
İslamiyet’te nasıldan ziyade niçin önemlidir. Bir şey ya Allahü
teala içindir veya gayrısı içindir. Yapılan tüm ibadetler ve
eylemler; yarın ahirette sorulacak (bunları ne için-kim için
yaptın?) Şayet, Allahü tealadan gayrısı içinse, kendisine;
(karşılığını ondan iste; benden ne istiyorsun?) denilecek.
İslam âleminde; fert, cemiyet ve devlet planında ne için
çalışıldığına bir bakın! Kör nefislerden ve şeytanlardan başka bir
şey görülecek midir?! Kapkara yüzümüze ve bu simsiyah amellerimize
bakıp; ne yüzle Cenab-ı Hakk’tan ihsan ve iyilik
isteyebiliriz?!