Allahü teala insanı, sosyal bir varlık olarak; yani medeni
olarak yarattı. Yaratılışının ve yaşayışının aslı muhtaçlıktır. Ve;
insan en ziyade muhtaç yaratılandır. Zira insan, kâinatın
hülasasıdır; kâinatta ne varsa, onlardan insanda bir numune vardır.
Ve bunların her birisi; var olmada ve varlıkta kalmada Allahü
tealaya muhtaçtır.
İnsanlar toplu hâlde; yani bir arada yaşarlar; dolayısıyla biri
diğerinin eksiğini tamamlar. Yalnızca bir lokma ekmeğe
kavuşabilmenin bile hangi süreçlerden geçtiği; değişik insan
gruplarının binbir zahmetiyle uğraşılıp hazır hâle getirilmesi,
insanın insana olan ihtiyacını göstermeye kâfidir.
Bundan dolayıdır ki, “insanlara teşekkür etmeyen, Allahü tealaya
şükretmiş olmaz!” buyurulmuştur. Kullar, birbirleri için
sebeptirler; her şeyi yaratan ve kullarına gönderen Allahü
tealadır. Allahü tealanın âdet-i ilahisi şöyledir ki;
yarattıklarını bir sebeple yaratır.
Şu hâlde; kul, kula teşekkür edecek ama bütün bunların hepsinin
Allahü teala tarafından olduğunu bilecek ve gerçek şükrü O’na
yapacaktır. Çünkü insan için asıl olan; yani insanın yegâne muradı
Cenâb-ı Hakk’ın rızasıdır.
Dünya ve hatta Cennet nimetlerinin hiçbirisinin, insana verdiği
zevk; Rabbinin kendisinden razı olmasının verdiği zevkten daha
büyük olamaz. Cennette Allahü tealanın razı olması, Cennet
nimetlerinin hepsinden daha tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü
tealanın razı olmaması, Cehennem azaplarından daha acıdır.
İnsanın medeni yaratılmasının gereği; paylaşımcı olmalarıdır.
Müslüman, kendisi için istemediği bir şeyi diğer Müslümanlar için
de istememelidir. Sahip olduğu nimetlere de diğer Müslümanların
sahip olmasını istemek gerekir. İnsanın sahip olduğu en büyük
nimet, iman nimetidir ki, bu, onu sonsuz saadete
kavuşturacaktır.