Hazreti Aişe validemiz (radıyallahü anha), sevgili Peygamber
efendimizden (aleyhisselam) bahsederken; "O, bütün vakitlerinde
Allahü tealayı zikrederdi" buyururdu.
Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) kendinden söz ederken;
"gözünün uyuduğunu, fakat kalbinin uyumadığını" ifade etmiştir.
İbn-i Arabi hazretleri (kuddîse sirrûh); sevgili Peygamberimizin
vefatlarının da böyle olduğunu söyler ve şu tespiti yapar:
"Kâinatın Efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem), tıpkı bedeninin
uyuması gibi, bedeniyle vefat etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hak, ona;
‘sen ölümlüsün’ demiştir. Kalbi uyumadığı gibi, ölmemiştir de.
Böylelikle hayat, Allahü tealanın kendisini yarattığı andan
itibaren kendisine eşlik etmiştir. O’nun hayatı kesintisiz bir
şekilde sürekli Yaratıcısını müşahede etmekti."
Allahü tealanın sevgisi ile dopdolu olan sevgili Peygamberimizin
(aleyhisselam) kalbi, nurların, feyzlerin ve ma’rifetlerin
membaıdır. İnsanlık, yaratılandan beri herkesin kalbine gelen,
nurlar-feyzler ve ma’rifetler, onun kalbinden yansımaktadır. Çünkü
o; "Âdem (aleyhisselam) su ve toprak arasındayken ben Peygamberdim"
buyurmuştur.
Nitekim Âdem aleyhisselam; Cennette işlediği 'yanlış'tan arınmak
için; Muhammed aleyhisselamı vesile etmiş ve onun yüzü suyu
hürmetine bağışlanmıştır.