Peygamberlerden (aleyhimüsselam) sonra en büyük insan sevgili
Ebubekir (radıyallahü anh) efendimizdir. Resulullah (sallallahü
aleyhi ve sellem) efendimizin çocukluk ve gençlik yıllarında en
yakın arkadaşıydı.
Efendimizden iman hakikatlerini duyar duymaz, tereddütsüz iman
etmiş; Mi’rac hadisesinde bir kısım Müslümanların dahi imanları
sarsılmışken; müşriklerin, akıllı insan diye başvurup yalanlamasını
bekledikleri Hazreti Ebubekir efendimiz; "O söylediyse doğrudur!"
buyurarak "Sıddık-ı ekber" makamına ulaşmıştır.
Başta canı ve malı olmak üzere, sahip olduğu her şeyini, Resulullah
(aleyhisselam) efendimiz uğruna feda etmiş, böylece; "ölmeden evvel
ölenler" taifesinin başını çekmiştir. Onun sokaktaki, başı öne eğik
ve düşünceli yürüyüşünü gören sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam)
Eshab-ı kiram (rıdvanullahi teala ecma’in) efendilerimize dönerek;
"canlı cenaze görmek isteyen Ebu Kuhafe’nin oğluna (Hazreti
Ebubekir) baksın!" buyurdu.
Sevgili Peygamberimizin (aleyhisselam) büyüklüğünü ve Cenâb-ı
Hakk’ın katındaki değerini ve Mahbubiyyetini en ziyade anlayarak;
"Resulullah’ın bir sehvini (hafif yanılmasını, küçücük bir
hatasını) kendi sevabımdan (bütün ibadet ve taatlarımdan) daha iyi
bilir ve O’nun sehvini talep ederim" buyururdu. (Yani; "Keşke
Muhammed aleyhisselamın bir sehvi olsaydım" demiştir.) Mektubat-ı
Rabbani, 1. Cilt, 305. Mektup.