Cenâb-ı Hakk, et-Tur suresinin 48. âyet-i kerimesinde, mealen
"Rabbinin hükmüne sabret, gözlerimizin önündesin"
buyurmaktadır.
İbn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh), yukarıdaki âyet-i kerimeyi
kendisine düstur edinen, kutup velilerden birini (Muhammed Merakeşi
hazretleri) görür ve ununla gece gündüz sohbet ederek; kendisi
hakkında şu tespitleri yapar:
"Herhangi bir iş hakkında gönlünün daraldığını hiç görmedim.
Karşılaştığı bütün güçlükleri ve sıkıntıları ferahlık ve tebessümle
karşılar, sıkıntılar bize göre ondan uzaklaşır görünürdü; o ise bir
sevinçten bir başkasına, bir mutluluktan başka bir mutluluğa
geçerdi.
Kendisine ‘İnsan tabiatına nahoş gelen hadiselerin sana ulaşması
hakkında ne düşünüyorsun?’ diye sorunca şöyle demişti:
'SABRETTİM... İlahi hüküm karşısında gösterdiğim sabır, hakikati
müşahede etmemi sağladı. Müşahede ise, beni her türlü hükümden
alıkoydu. Artık her şeye Allahü tealanın rızası ile bakıyor ve
O’nun murat ettiği şekilde görüyordum. Dayanağım O’dur ve sadece
O’ndan istiyorum. Çünkü benim görüşüme göre belalar, O’nunla bana
iner. Sizler ise, belanın hükmünü görüyorsunuz, halbuki hepsi O’nun
katındandır.'
Bu kişi, ibadet vakitlerini en düzenli kollayan biriydi.
Bilmelisin ki, bu zikir (Tur suresinin 48. âyeti) Rabbani hüküm
karşısında sübut sahibi olmayı sağlar… Eyyüp aleyhisselam gibi
davran ve sana acı veren işi başkasına şikâyet etme! Acı ve
sıkıntıda Allahü tealadan başkasına iltica etmemek, Cenab-ı Hakk’ın
Peygamberlerine (aleyhimüsselam) öğrettiği ilahi edep demektir.
Çünkü Allahü tealanın sana gayenle çelişecek bir işle acı vermesi
ve sıkıntı çektirmesi, sadece acıyı kaldırması için O’na dua etmeni
irade etmesinden kaynaklanır. Binaenaleyh gayeye yatkın olmama
hâlini (acıyı ve sıkıntıyı) ve belayı hissederken Allahü tealaya
şikâyette bulunmayan (O’na dönmeyen, O’ndan istemeyen) kişi, hiç
kuşkusuz ilahi kahra karşı direnmiş demektir.