Peygamberlerden (aleyhimüsselam) sonra, insanlığın zirve noktası
olan sevgili Ebubekir (radıyallahü anh) efendimiz; kâinatın övüncü
(sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz hakkında; "Keşke O’nun bir
sehvi (hafif yanılması, küçücük bir hatası) olabilseydim"
buyurmuştur.
Nasıl buyurmasın ki; zira O Serveri, en iyi anlayan ve bilen
kişiydi!
Yaratılmışlar meyanında en üstün yaratılışın sahibi idi. Nur-i
Muhammedi olarak ilk yaratılan olup, varlığıyla Cenab-ı Hakk’ın
muhabbetine mazhar ve o mazhariyetle de bütün âlemler yaratıldı. Şu
hâlde o, bütün mevcudatın varlık sebebidir. Üstad Necip Fazıl’ın
hecelemesiyle: "O ki, o yüzden varız!" (Bütün dualar ve iyi
karşılıklar kendisine olsun)
İbn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh); Allahü teala bütün
Peygamberleri mağfiretle müjdelemişken, Peygamberimiz için olan
mağfiretin anlamını şöyle açıklar: (özetle)
"Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle buyurur: 'Ben Kıyamet
Günü insanların efendisiyim.’ Diğer Peygamberlerin (aleyhimüsselam)
de şefaat edebilmeleri için onlara şefaat eder… Allahü teala diğer
Peygamberleri özel mağfiretle müjdelemişken, bizim Peygamberimizi
genel mağfiretle müjdelemiştir…
Cenab-ı Hakk, el-Fetih suresinin 2. âyet-i kerimesinde mealen;
'Allahü teala senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar’
buyurur. Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) ise, günahtan masumdur.
Bu durumda Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) mağfiret ile
muhatapken kastedilenler, gelmiş ve gelecek ümmetidir. Gelmiş
olanlar, Âdem aleyhisselamdan O’nun zamanına kadarki insanlar,
gelecek olanlar ise, kendi zamanından kıyamet vaktine kadar var
olacak insanlardır. Çünkü hepsi O’nun ümmetidir… Bu durum Muhammed
aleyhisselamın, Âdem aleyhisselam toprak ve su arasındayken
Peygamber olmasından kaynaklanır. O, nebi ve resullerin
(aleyhimüssalevat) efendisidir, çünkü o, insanların efendisidir.
Nebi ve resuller de insandır…
Böylelikle Allahü teala ‘senin geçmiş ve gelecek günahlarını
bağışlar’ âyetinde; peygamberliğinin bütün insanlara yönelik
olmasıyla Muhammed aleyhisselamı müjdeler. Başka bir âyet-i
kerimede mealen; ‘Seni bütün insanlara rahmet olarak gönderdik’
buyurur. (Sebe’ suresi, 28. âyet meali)
Herkesin O’nun şahsını görmesi gerekmez. Sevgili Peygamberimiz
(aleyhisselam) yaşarken, Hazreti Ali ve Muaz bin Cebel (radıyallahü
anhüma) gibi sahabeleri elçi olarak ve davetini tebliğ etmek üzere
Yemen’e gönderdiği gibi, diğer resul ve nebileri de (aleyhimüselam)
ümmetlere elçi olarak göndermiştir. Bu durum Âdem aleyhisselam su
ve toprak arasındayken Peygamber olduğu andan itibaren geçerlidir.
Böylelikle bütün elçiler, Allahü tealaya davet etmiştir. İnsanlar
ise, Âdem aleyhisselamdan kıyamete kadar O’nun ümmetidir. Allahü
teala geçmiş ve gelecek ümmetinin günahlarının bağışlanacağını
sevgili Peygamberine (aleyhisselam) müjdelemiştir. Burada hitap
Muhammed aleyhisselama iken, kastedilen insanlardır..."