Kaç yazıdır bu konunun üzerinde duruyorum. Eski sistemde bizzat
parlamenterlik yapmış ve sistemin tıkanıklığını görmüş birisi
olarak, yani ağaçtan düşmüş birisi olarak, gerçekleri dile
getirmeye çalışıyorum.
Eski sistem, yani Parlamenter Hükümet Sistemi, vesayet yüzünden
(bizde uygulanan şekliyle) demokrasinin erkleri olan yasama-yürütme
ve yargının yapılanmalarını ve işleyişlerini milli iradenin dışına
çıkarmıştı.
Oysaki gerçek demokrasilerde; yürütme millet için var ve millete
hizmet eder, yasama millet için kanun çıkarır ve millet adına
denetler, yargı, bağımsız mahkemeler eliyle millet adına karar
verir.
Dünyadaki demokratik ülkelerde Meclisler çok rahat çalışırlar;
haftanın üç günü dörder saat çalışıp, bir ay zarfında bir-iki kanun
çıkarmakla yetinirler.
Parlamenterlik yaptığım dönemden biliyorum; haftanın her günü ve
üstelik sabahlara kadar çalışıp kanun çıkarmaya çalışırdık. Bu
durum bugün de aynıdır.
Yapılan işin ne olduğunu ben size söyleyeyim: önceleri, delilerin
taşla doldurduğu kuyulardan taş çıkarmak! Diğer bir deyişle;
millete rağmen yapılanları, millet için yapılır hale getirmek.
Vesayete endeksli tabu sisteminden kurtulmak kolay
olmadı.
Yapılan vesayet anayasalarıyla bu toplum, tam 45 yıldır (1961-2016)
alçak sürünmeye mahkum edildi!
Halkın seçip işin başına getirdiğini sandığı tüm hükümetler, mahut
vesayet odakları tarafından cüzzamlı addedilmiş; millete hizmet
için yapılan tüm icraatlar tu-kaka edilmiştir.
Yürütme yetkisini hükümetin dışında hemen herkese veren 61
anayasası, önce kısmen değiştirildi; bilahare 82 yılında yenisi
yapılarak tümden yürürlükten kaldırıldı.
Sebebini de, yine aynı vesayet odakları, millete bol geldiği için
daraltılmalı şeklinde açıklamışlardı!
Gerçekte yapılan ise, eski vesayetçilerin yaptığına yenilerinin tüy
dikmesinden başka bir şey değildi.
Yenisi de, kaç kez değiştirilmesine rağmen hala demokratik kıvama
getirilebilmiş değildir.
Eski sistemde Cumhurbaşkanlığı seçimleri bile ihtilallere zemin
hazırlıyordu. Sivil Cumhurbaşkanlarına ‘öcü’ gibi bakılıyor; merhum
Özal’ın Çankaya’ya çıkışı, Atatürk’ün ruhunun Çankaya’nın
penceresinden çıkışı şeklinde yazılıp çiziliyordu.
Aynı odaklar; AK Partili birini Cumhurbaşkanı seçtirmemek için
e-muhtıra yayınlıyor ve; ‘sözde değil, özde Atatürkçü adayların
arandığı ihtar ediliyordu.
Dertleri belliydi: Halkın seçtiği hükümetleri çalışamaz ve millete
hizmet yapamaz hale getirmek..
Bizdeki muhalefet bile kendisini vesayetin odağına
konumlandırdığından; iktidarlar ağızlarıyla kuş tutsalar hikaye
idi! Zira onlar, iktidarların yaptıkları en müspet şeyleri bile
menfi göstermeyi görev addetmişlerdi.
Eski sistemden çıkarak, deli gömleğinden kurtulduk. Şimdi ise, yeni
sistemi var gücümüzle yerleştirmek zorundayız.
(Yeni sistemin kodları bir sonraki yazıyla devam edecek F. B.)