Bu sorunun cevabı çok
basit.
AK Parti Genel Başkanı
ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan elbette.
Çünkü herkes kabul eder ki liderler, başarı kadar başarısızlığın da
sorumlusudur.
Bunu en iyi bilen de yine
Cumhurbaşkanı’nın kendisidir. Keza her başarısızlığın sorumlusu
olarak kendini ilan ettiği içindir ki AK Parti teşkilatında
gözlenen bazı laçkalıklar bu denli artabilmiştir.
Neyse, bunu aşağıda konuşacağız
ama dediğim gibi Erdoğan yine üstlendi sorumluluğu ve daha seçim
gecesi, balkon konuşmasında “Yüzde 42,6 ile ilgili mesajı
aldık” dedi. Önceki gün de tam altı saat süren bir
toplantı yapıldı.
Peki, konu gerçekten bu kadarla izah edilecek kadar yalın mı?
Peki, konu gerçekten bu kadarla izah edilecek kadar yalın mı?
Nasıl
olsa “Başarıdan da başarısızlıktan da lider sorumlu,
zaten cumhurbaşkanı da kabul etti” diyerek işin
içinden sıyrılabilinir mi?
Dün de yazdım, yüzde 7’lik düşüşün sebepleriyle ilgili bazı ipuçlarını. Bunların arasında Davutçu ve Gülcülerin iş birliğiyle İP, CHP ve SP’ye yönelmelerinin bir etken olduğunu belirttim.
Dün de yazdım, yüzde 7’lik düşüşün sebepleriyle ilgili bazı ipuçlarını. Bunların arasında Davutçu ve Gülcülerin iş birliğiyle İP, CHP ve SP’ye yönelmelerinin bir etken olduğunu belirttim.
Ama kalanların, kızgınlıklarına
rağmen yine de ellerinin başka partilere gitmediğini ve Cumhur
İttifakı’nda yer alması nedeniyle yüzde 4-4,5 oranında oylarını
MHP’ye verdiklerini yazdım. Zira MHP’den İP’ye ve batı illerinde
CHP’ye yaklaşık yüzde 7 oranında bir oy kayması
olmuştu.
Yüzde 42,6’nın asıl sebeplerine
gelince.
Bunları basından izlediklerimize,
bize gelen şikâyet ve bilgilere dayanarak birkaç noktada
toplayabiliriz.
1-AK Parti’de kibrinden yanlarına yaklaşılmayan teşkilat yöneticileri. Teşkilatlarda gecesini gündüzüne katarak çalışanlar yerine “siyaseten” ya da “ilişkiler” nedeniyle hiç hak etmeyenlerin öne çıkarılması, kayırılması ve sonuçta onların yaptığı hataların bedelinin herkes tarafından ödenmesi.
2-Bazı belediyelerdeki AK Parti’li kalantorların da kibirlerinden yanlarına yaklaşılmaması, bunların tamamen kendilerine odaklanıp vatandaşın derdinden uzaklaşması, mağdur edilenlerin problemleriyle ilgilenmeyi bırakmaları, dertlerini bir türlü anlatamayıp sıkıntıları çözülemeyenlerin hayli artması...
1-AK Parti’de kibrinden yanlarına yaklaşılmayan teşkilat yöneticileri. Teşkilatlarda gecesini gündüzüne katarak çalışanlar yerine “siyaseten” ya da “ilişkiler” nedeniyle hiç hak etmeyenlerin öne çıkarılması, kayırılması ve sonuçta onların yaptığı hataların bedelinin herkes tarafından ödenmesi.
2-Bazı belediyelerdeki AK Parti’li kalantorların da kibirlerinden yanlarına yaklaşılmaması, bunların tamamen kendilerine odaklanıp vatandaşın derdinden uzaklaşması, mağdur edilenlerin problemleriyle ilgilenmeyi bırakmaları, dertlerini bir türlü anlatamayıp sıkıntıları çözülemeyenlerin hayli artması...
3-Toplam içinde çok olmasa
da kimi belediye başkanlarının ayyuka çıkan
yolsuzlukları, nepotizm (Akraba
kayırma), kentsel dönüşümden” kazanılan” yüzlerce daire…
4-Son seçimlerde bazı illerde gösterilen milletvekili adaylarının hiç sevilmemesi, tembel ve nobran bulunması, sevilen ve saygı duyulan isimlerin ısrarla partinin uzağında tutulması, birçok ilde küçük çapta ama etkisi güçlü “Fakıbaba” vak’alarının meydana gelmesi... Doğruları ve gerçekleri söyleyenlerin de parti yöneticilerince teşkilattan uzaklaştırılması.
5-Tarım ve ekonomide alınan yanlış kararların, sonradan telafi edilmeye çalışılsa bile üretici ve tüketicide kalıcı etkiler bırakması... Motorlu taşıtlar vergisi, yakıtta ÖTV, fındık taban fiyatlarının düşüklüğü ve devletin müdahale etmemesi, hayvancılıkta samanın-yemin pahalı olması, küçük ölçekli iş adamlarından çek ve senetle çalışmalarına rağmen daha kazanmadıkları paradan çatır çatır vergi kesilmesi, süt üreticilerini yok edecek inanılmaz kararlar alınması ve bunların bizim gündeme getirmemiz üzerine geri çekilmesi vd.
4-Son seçimlerde bazı illerde gösterilen milletvekili adaylarının hiç sevilmemesi, tembel ve nobran bulunması, sevilen ve saygı duyulan isimlerin ısrarla partinin uzağında tutulması, birçok ilde küçük çapta ama etkisi güçlü “Fakıbaba” vak’alarının meydana gelmesi... Doğruları ve gerçekleri söyleyenlerin de parti yöneticilerince teşkilattan uzaklaştırılması.
5-Tarım ve ekonomide alınan yanlış kararların, sonradan telafi edilmeye çalışılsa bile üretici ve tüketicide kalıcı etkiler bırakması... Motorlu taşıtlar vergisi, yakıtta ÖTV, fındık taban fiyatlarının düşüklüğü ve devletin müdahale etmemesi, hayvancılıkta samanın-yemin pahalı olması, küçük ölçekli iş adamlarından çek ve senetle çalışmalarına rağmen daha kazanmadıkları paradan çatır çatır vergi kesilmesi, süt üreticilerini yok edecek inanılmaz kararlar alınması ve bunların bizim gündeme getirmemiz üzerine geri çekilmesi vd.
6-FETÖ ile mücadelede savsaklama
ve bazı FETÖ sanıklarının yakınlık ya da
akrabalık ilişkileri nedeniyle koruyup
kollanması... Yerel
muktedirlerin yine bu nedenlerle
yargılanan bazı FETÖ’cülerin serbest bırakılması için
hâkimlere baskı uygulaması ve kimi zaman da bunda
başarılı olunması. Sözgelimi Mustafa
Boydak’ın bile Kayseri’de yargıçların
suratına “Bizim mallarımızı müsadere ederlerse bu ülke
yangın yerine döner” diyecek kadar pervasız
olabilmesi. Böyle olayların halkta derin iz bırakarak kızgınlığa
dönüşmesi.
7-Adalet
mekanizmasında yargıçların aldığı akıllara ziyan
kararlar. Herhangi bir nedenle
hâkimlerin “tedbiren, neme
lazım” düşüncesiyle insanları gözaltına alınıp
tutuklaması ve ilk celsede de beraat ettirmesi. Kadın cinayetleri,
taciz gibi konularda alınan yine akıllara zarar
kararlar. İşin kötüsü HSK tarafından bu yargıçlara yönelik
hiçbir yaptırım uygulanmaması ve tüm bunların vatandaşta
oluşturduğu güvensizlik.
8-Vatandaşın, sıkıntılarını duyurmaya çalıştıkları yerel yöneticiler de şikâyet konularının bizzat müsebbibi olunca çaresiz kalması, meseleyi Ankara’ya ulaştırmak istediklerinde de bu kez teşkilat genel merkezin duvarlarına ya da Külliye’deki Cumhurbaşkanlığı Staff’ına (Personel) çarpması.
8-Vatandaşın, sıkıntılarını duyurmaya çalıştıkları yerel yöneticiler de şikâyet konularının bizzat müsebbibi olunca çaresiz kalması, meseleyi Ankara’ya ulaştırmak istediklerinde de bu kez teşkilat genel merkezin duvarlarına ya da Külliye’deki Cumhurbaşkanlığı Staff’ına (Personel) çarpması.
9-KHK ile işinden ihraç edilen
ancak savcılıkların haklarında takipsizlik verdiği görevlilerin
işlerine iade edilmemesi ve bu durumun geniş aile çevrelerindeki AK
Parti seçmenleri tarafından da tepkiyle
karşılanması.
10-Ve son olarak küresel
faktörler ve Türkiye’ye yönelik uygulanan pres nedeniyle doların
yükselmesi, iktidar yorgunluğu, Cumhurbaşkanlığı sistemine küçük
çapta bile olsa gösterilen direnç.
Evet, yüzde 42,6’nın, yani yüzde
7’lik oy düşüşünün sebepleri konusunda daha pek çok şey yazılabilir
ama bu toparlamanın bile fotoğrafın önemli bir bölümünü gösterdiği
söylenebilir.