Olay doğu
illerimizden birinde, hatta en büyüklerinden birinde
geçti.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, AK
Parti yöneticileri yerel seçimler öncesinde tebdil-i
kıyafet halkın arasına karışarak nabız yokladı,
seçmen eğilimlerini belirlemek üzere mevcut belediye başkanlarıyla
hakkında halkla yüz yüze
görüşmeler yaptılar. Yani mevcut belediye
başkanlarının teşkilat ile kurdukları ilişkileri, vaatlerini
gerçekleştirip gerçekleştirmediği, halkın taleplerini yerine
getirip getirmediği, şeffaflığı, dürüstlüğü, ihalelere fesat
karıştırıp karıştırmadığı, belediyedeki FETÖ’cülerle mücadele edip
etmediği vb. konularda.
Bu
görüşmelerin sonuçları da raporlanarak merkeze
iletildi ve muhtemelen de cumartesi
günü Kızılcahamam’da kampa girecek olan AK
Parti teşkilatı öncesinde Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan’ın önünde olacak.
Sözünü ettiğim olay işte
bu tebdil-i kıyafet dolaşma
esnasında ortaya çıktı. O Genel Başkan
Yardımcılarından birinin yardımcısı sözünü ettiğimiz
ilin merkezinde, kuyumcular çarşısının altındaki tespihçilerin ve
diğer esnafın toplandığı bir kıraathanede vatandaşın ağzını
yokladı sıradan bir vatandaş olarak. Mevcut belediye
başkanıyla ilgili fikirlerini sordu. Hepsi de AK Parti’ye oy veren
esnafın söyledikleri Genel Başkan Yardımcısını şaşkına
çevirdi. Kimse memnun değildi. Ağız
birliği etmişçesine “Bir daha bu adam aday
gösterilirse Fakıbaba olayındaki gibi ders
veririz” diyorlardı.
Başkan yardımcısının aklına bir
cinlik geldi ve ortaya “Ama sonuçta çalıştı bu adam,
benim tanıdıklarım var partide, tekrar aday
gösterilecekmiş” diyerek zarf attı. O anda vatandaşın
tepkisi öyle sert oldu ki aralarından
bazıları “Hemşehrim sen kimsin, neyin yoklamasını
çekiyorsun?” diye üzerine yürüdü. Başkan yardımcısı
baktı iş büyüyor mecbur kalıp kimliğini ve niyetini açıkladı da
ortalık sakinleşti.
İşin geldiği noktaya bakar
mısınız? AK Parti’de değişim isteği çok güçlü ama seçilen
yöntemlere duyulan güven azaldı açık söylemek gerekirse. Bu yüzden
de vatandaş artık meseleye doğrudan dâhil olup “Bu kez
benim dediğim olacak” diye bağırıyor.
Böyle illerimiz ve ilçelerimiz
çok. AK Parti’nin kılı kırk yarması gerekiyor.
Anadolu illerinde vatandaşların
ortak söylemi şöyle:
“YENİ YÜZLER istiyoruz.
Ama aynı zamanda kalıbının adamı olan, sözü dinlenen
adaylar.”
Durum budur. Kamp öncesi
bilgilerinize.
Stokçuların ortağı
mısınız?
Değilseniz gereğini yaparsınız.
Başkan Erdoğan daha ne desin istiyorsunuz. Kalanını da biz
söylüyoruz. Tekraren yazıyorum:
Mutfaktaki yangın
iktidarı da yakar. Ne olduğunu anlayamazsınız
bile.
Bu satırları karaladığım
sırada yeni enflasyon
verileri açıklandı.
Tüketici enflasyonu yüzde
24,52, üretici enflasyonu ise yüzde 46,15.
Beklenen sonuç. Hiç
şaşırmadım.
Geçen haftaki yazımın
konularından biri İstanbul Kuru Gıda Halindeki
stoklardı. İl Ticaret Müdürlüğü müfettişlerinin
denetiminde üç aylık irsaliyelerin istisnasız hepsinde
stok görünmekteydi. Stoktaki mallara acımasızca,
merhametsizce zamlar yapılmıştı.
Kuru Gıda Hali meselenin görünen
yüzü. Bir de işin kaynağında stok
yapanlar ve aportta bekleyenler var. Bunların
adreslerini devlete biz mi söyleyeceğiz?
Başkan Erdoğan açık açık ifade
etti:
"Stokçuluk yapanlar
çıktı. Stokçuluk yapanlara gel bakalım bunun hesabını ver
denilecek. Ani baskınlar yapılacak. Benim esnafım STOKÇULAR
YÜZÜNDEN iş yapamıyor. Haksız kazanç elde etmek isteyen simsarlara
meydanı bırakmayacağız.”
Şimdi gazetelerden öğreniyoruz.
Zabıtalar baskınlar düzenliyormuş. Ama bu iş sadece zabıtalara
bırakılacak bir konu değil. Stok yapan, yaptığı stoklara zammı
basan adamların emdiği süt burnundan getirilmeli ki bu ülkede
insanlar adalet
duygusunu tatsın. Açıklanan enflasyonun
bedelini kim ödüyor? Sabit gelirli, en alttaki
tüketiciler. O hâlde öncelikle enflasyonun sebebini ortadan
kaldıracak ne varsa yapılmalı.
ATV Haber’de
yayınlandı. Pendik’te bir fırıncı ekmeği 1 TL’ye
satıyor diye toptancılardan un alamıyor. Neden? Çünkü
ambargo uyguluyorlar fırıncıya, ucuz ekmek sattığı için. Fırıncı da
anlatıyor, tüm maliyetleri çıktıktan sonra eline günde 400 TL
kaldığını. İşte biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. Özellikle şu
zamanlarda devreye girecek düstur yine aynıdır:
Ya devlet başa, ya kuzgun
leşe.
Avrasyacı gerçekten var
mı?
“Yargıyı Avrasyacılar mı
ele geçiriyor?” başlıklı yazımla ilgili olarak
olumlu-olumsuz çok tepki aldım. Bazı dostlarım da
beni “Bunun yeni bir FETÖ tezgâhı
olabileceği” yolunda uyardılar. Doğrusu aklıma
gelmedi de değil. Sonuç olarak Avrasyacı-Ulusalcı
Kemalist olarak bilinen ekip kuşkusuz AK
Parti karşıtı ama FETÖ ile mücadelede gösterdikleri
performansa da diyecek yok.
Sevgili
dostumuz Prof. Dr. Salih Yılmaz bana şu
mesajı göndermiş. Paylaşıyorum:
“Fuat Bey, bu ülkede
Avrasyacılar diye bir vak’a maalesef yok. Varsa bile 10 kişiyi
geçmez. Bence bu yakıştırma ABD
merkezli bir propagandadır. Avrasyacılık ithamı aynı
zamanda FETÖ’nün de gündeme taşımak
istediği bir konudur. Bu ülkede ne İslamcılar, ne de
Avrasyacılar bir etkiye sahip değiller. Batıcılık damarlarına kadar
işlemiş. Selam ile.”
Bu da meselenin farklı bir yanı.
Dikkate almak lâzım.