Çok başarılı bir
planla “banka işi” yaptıktan sonra
sığındıkları izbede tam paraları sayıp çantalarına
istiflerken, polislerin aniden kapıyı kırıp girmesi
ve “Kımıldamayın polis” diye bağırması
üzerine soyguncuların yaşadıkları korku, şaşkınlık,
kızgınlık ve öfke karışımı bir duyguya benziyordu
bu. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çok güzel
ifade ettiği gibi, sanki saklandıkları deliklerine çomak sokulmuş,
can havliyle dışarı fırlamışlardı.
Hakaretler etmeye, 2014 Yerel
Seçimleri öncesindeki FETÖ’cülerin kullandığı “Her şey
çok güzel olacak” sloganıyla kampanyalar açmaya
başlamalarının sebebi işte buydu. İş üstünde ve fenersiz
yakalanmışlardı.
Grup toplantısında konuşurken
gördüğüm Meral Akşener büyük bir çöküntü
yaşamakta gibiydi. Yapılan hırsızlık ve yolsuzluğun
üzerine yatan Akşener nezdinde YSK’nın kararı utanmazlık ve sivil
darbe. Darbelerle aşina olanların dili bu. 15 Temmuz darbe girişimi
öncesi meydanlarda “Yurtta sulh, cihanda
sulh” diye gezinen bir siyasetçi
portresi.
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun ise 7 YSK üyesinin adlarını vererek
onlara “Satılık adamlar, çete
mensupları” gibi ağır hakaret içeren sözcüklerle
saldırması, sadece terbiye ve edep sınırlarının delik deşik
edilmesi değil, “iş”i bitiremeden enselenmelerine duyulan öfkenin
dışavurumu gibiydi.
Zembereğinden boşalan saatler
gibi biteviye çan çan ötmelerinin alt okuması şuydu: