Bazı
dostlarımız Sözcü ile
niye “kavga
ettiğimizi” soruyor.
Takip ederken ipin
ucunu kaçırmış olanlar için yeniden
anlatayım.
Bir ay öncesine gidelim ve bu
bir “kavga” mı bakalım.
TGRT’de yayınlanan Medya
Kritik programında gazeteleri, gazete yazarlarını,
güncel meseleleri kritize ediyoruz Cem
Küçük ile malum olduğu üzere. İşin açık tarafı
bu eleştirilerden
yazdığımız Türkiye gazetesi de nasibini
alıyor zaman zaman. Bu yelpazede Sözcü gazetesi özel
bir öneme sahip. Haftada en az iki manşetini ve
haberini beğenip takdir ettiğimiz ama aynı zamanda
yazarlarından haberlerine dek bakış açılarını eleştirip yalanlarını
ortaya çıkardığımız bir gazete Sözcü. İşimiz bu çünkü.
Öte
yandan haklarında açılmış ikinci bir dava
vardı ve duruşması da yaklaşıyordu. Bu kez
gerçekten sağlam bir iddianame vardı
ortada. Biz de iddianamedeki savları sık
sık aktardık seyircilerimize. Kimi zaman da Türkiye gazetesinde
yazdık.
Hatırlayacaksınız Sözcü ile ilgili
ilk iddianame hukuken yetersizdi bana göre. Bu davada
nedense ben de tanık gösterilmiştim. Benimle
birlikte Cem Küçük, Hüseyin
Gülerce ve Ersoy Dede de
vardı.
O iddianameyi okur okumaz tek
söylediğim “Eksik bir iddianame, hukuken yetersiz ve
ben bu davada neden tanığım anlayabilmiş
değilim” dedim. Duruşmada da
aynen “Sözcü’nün FETÖ ile bir organik bağı olduğuna dair
bilgiye sahip değilim. Bu iddianame yetersiz. Ben Sözcü’yü sık sık
eleştiririm ama bu onların FETÖ’yle organik bir bağı olduğunu
göstermez. Ancak, FETÖ taktik ve yöntemleriyle yayıncılık
yaptıklarını da düşünüyorum” diye konuştum. Diğer
arkadaşlarım da benzer ifadelerle tanıklık yaptılar.
Sözcü o
vakit bizleri öve öve yere göğe
sığdıramamıştı.
Ama dediğim
gibi ikinci açılan dava çok kuvvetli delillere
dayanıyor ve Sözcü sahipleriyle o malum iki yazarı
titretiyordu.
Ve bir gün birdenbire baktık
ki Sözcü Maoculuktan müstafi bir tetikçiyi istihdam
etmiş, bana ve Cem’e saldırmak
üzere görevlendirmiş.
“Ne oldu, durup dururken
nereden çıktı bu?” demeye kalmadı anladık karın
ağrılarını.
Sözcü’nün
amacı yakında başlayacak davanın ilk
duruşmadan önce (O duruşma geçtiğimiz cuma günü
yapıldı) ön almaktı.
Özellikle Emin Çölaşan ile Necati
Doğru dâhil olmak üzere gazeteyle
ilgili “FETÖ’ye angaje olmamakla birlikte bu örgüte
bilerek ve isteyerek destek vermek”ten dolayı açılan dava
öncesi zeytinyağı gibi üste çıkmaktı niyetleri.
Ama olmadı, çünkü cevaplarını
ziyadesiyle aldılar. Bu kez Patronumuzu hedef seçip
yıpratmaya çalıştılar akıllarınca. Daha
önceden Aydın Doğan’ın emrindeki gazeteler ve
tetikçileri de aynını yapmışlar, boylarının ölçüsünü
almışlardı. Çünkü FETÖ’nün 2000 yılında
saldırısına uğrayan İhlas Holding’e aynı yerden
vurarak çıkardıkları kavgayı kazanacaklarını
düşündüler. Böylece “Patron yıldırılırsa Fuat Uğur ve Cem
Küçük de yazıp konuşamaz hâle gelir, biz de FETÖ davasından
yırtarız” hesabı içine girdiler.
İhlas
Holding’e saldıran örgüt kulaklarına
fısıldamıştı muhtemelen bu taktiği.
Bunu yaparken bile
tam pornocu yazarlarıyla şantajcı sahiplerine yakışır
biçimde MUDİ adı altında alenen, utanmadan ve yüzleri
kızarmadan asparagas fotoğraflar yayınladılar. O fotoğraflardan ve
kişilerden biri Alman film yıldızı Janina
Flieger, diğeri de Amerika’nın New
Jersey şehrinde kent yönetimi üyesi olan Carmen
Rodrigues adlı bir Hispanik Amerikalı
kadındı.
Pes bile
diyemedik çünkü bu beklenen bir davranış
biçimiydi.
Uğur Dündar’ı, Emin Çölaşan’ı o
pornocu yazarı hepsi birden hücuma geçti. Hele o pornocu başyazar
bize “İT, Mücahit Ören’in itleri ve Hoşt
köpekler” diyerek hakaret etti. Hayatındaki
tek “gazetecilik” deneyimi porno
gazetesi Tan’ı çıkarmak olan biri o. Foseptik kokusu
yaymasının sebebi de bu.
Başka bir anlamlı söz
bekleyebilir misiniz böyle bir rezillikten?..
Başa dönersek ve yeniden altını
çizersek, öncelikle bir KAVGA yok,
bir Sözcü saldırısı var. Onlara gereken
cevap hak ettikleri biçimde veriliyor.
Zaten avatarlarından (profilleri)
tanıdığımız tüm FETÖ trolleri de sosyal medyadan ve
mail yoluyla Sözcü’ye müthiş destek veriyorlar. Tabii
onlar için en önemli kişi FETÖ soruşturması
firarisi Sözcü’nün sahibi Burak Akbay ve
babası malum kişi Ertuğrul Akbay.
Ertuğrul
Akbay (FETÖ soruşturması firarisi oğlu Burak
Akbay’ın babası) geçmişte Gölge
Adam diye bilinen bir diğer “gazete”nin sahibiydi.
Çok iyi para kazanmıştı bu gazeteden.
Nasıl kazandığını ve bu gazete adlı varakparenin ne işe yaradığını
da Adnan Berk Okan mahlasıyla
yazan Tansu Çiller’in iktidarı
döneminde en yakın adamlarından biri
olan Memduh Bayraktaroğlu anlatsın
size.(*) Yani iş adamlarına nasıl şantaj
yaptığını çok “matrak” bir dille yazmış Memduh
Bey.
Bu arada aklıma geldi, Türkiye
gazetesi daha geçen hafta Sözcü’nün Taşyapı İnşaat’ın
sahibine saldırıp sonra da Ertuğrul Akbay’ın binlerce kitabını
alması karşılığında (Bu milyonlar ediyor) saldırıyı
sonlandırdıklarını yazdı. Belgeleriyle açıkladı. Ona bir cevabı
oldu mu Ertuğrul Akbay’ın?
Sözcü okurlarına
sesleniyorum: Elinize aldığınız bu gazeteyi
okurken kendinizi kirlenmiş hissetmiyor
musunuz?
Merak ediyorum, gerçekten de
sizleri uyuşturdular mı? Gözlerinizi açıp baksanız göreceksiniz
oysa. Bu pornocuların, aleni FETÖ destekçilerinin, şantajcı gazete
sahiplerinin çıkardığı, faşist dönemlerin mutemet
isimlerinin yazdığı, FETÖ’cülerin televizyonlarında darbeden birkaç
ay öncesine kadar program yapanların kalem
oynattığı bir gazeteyi okumak sizde kandırılmışlık
duygusu uyandırmıyor mu?
Anlayamıyor musunuz? Yazık değil
mi sizlere?
.....
(*) http://www.gazeteciler.com/kose-yazisi/banker-kastelli-ertugrul-akbay-ve-mehmet-turker/148673