Eski komünistlerle
ilgili iki yazı okudum geçen hafta.
Biri Salih
Tuna’dan. Sabah gazetesindeki
köşesinde “Nerede o eski
komünistler” diye hayıflanıyordu o döneme ait ilginç
bir anısını aktararak. Eski komünistlerin en azından bugün en
yakıcı biçimiyle karşımıza dikilen “ABD
emperyalizmi” diye bir olgunun karşıtı olduklarının
altını çizerek.
Diğer yazı
da Ertuğrul Özkök’ten.
Özkök ile ilgili yazmayacaktım,
söz vermiştim kendime ama ne yapayım ki ortada sıkı
bir palavra var, o durumu düzeltmek
gerekirdi.
Özkök, 68
kuşağından. Geçen pazar günü 68’in devrimcilerinden
Cüneyt Akalın’ın “Düşler ve
Gerçekler” adlı kitabında kendisine bir
paragraf ayırdığını keyifle anlatmaktaydı. Akalın
gerçi ona olumsuz manada yer ayırmış ama ne gam. Ertuğrul Özkök
için “Benden bahsediliyor” demekten
daha kışkırtıcı bir
duygu olamaz.
Akalın, dönemin Ertuğrul
Özkök'ü için şöyle yazmış kitabında:
“1968’de olayların içinde yer
almamaya özen gösteren kimileri daha sonra buna övgüler düzdüler.
Kusura bakmasın ama öğrenci derneğinde görev yapmama
ve Siyasal yurdunda kalmama rağmen Ertuğrul Özkök’ü
hatırlamıyorum. Basın Yayın Yüksekokulu’ndan
arkadaşlar da hatırlamıyoruz dediler.”
Özkök de “Benden söz
ediliyor” diye, neşeli çığlıklar atarak Akalın’a
aşağıdaki gibi cevap vermiş:
“Sevgili Cüneyt, bak sana
beni niye Siyasal kantininde görmediğini anlatayım. Çünkü geldiğim
yıl kendimi Mick Jagger zannediyordum ve
saçlarım fena hâlde uzundu. Kantindeki devrimci arkadaşların bana
'Buraya gelmesin döveriz' diye haber
gönderdiler. Bir de şu var. Evet, benim yolum Mahir
Çayan ve Deniz Gezmiş’lerle
kesişmedi. Türkiye İşçi Partisi’ne yakın bir
duruşum vardı ve sizler de bizi
'revizyonist' diye gördüğünüz yerde dövmeye
kalkıyordunuz...”
Öncelikle şunu belirteyim.
Ertuğrul Özkök kusura bakmasın ama söyledikleri baştan
aşağı palavra. Yalan demiyorum kibarlık olsun diye.
Onu anlıyorum. Özkök kendi geçmişiyle ilgili bir algı
oluşturma gayreti içinde. Bazı doğruları eğip bükerek, içine
olmayan şeyleri doğruymuş gibi katarak, başkalarının acıları
üzerinden bir kişisel tarih
yazıyor kendisi için. Aslında sıradan, o vakit de
ödlek ve oportünist karakteri olduğunu gizleyerek yapıyor tabii
bunu.
Şimdi cevabını en kolayından
başlayarak parçalarına ayıralım:
1-Özkök “Uzun
saçlı” bir fotoğrafını yayınlamış ispat vesikası
olarak. Bir kere saçları o dönem için bile uzun
sayılmaz, sadece dağınık ve traş olmayı geciktirmiş
bir görünüm arz ediyor, hepsi bu.
2-68’liler, 70’ler
kuşağı devrimci ve komünistlerine göre daha az
bağnazdı. Ben daha sonraki jenerasyondan üniversite öğrencisi
olarak bunu yakından biliyorum.
3-Bizim dönemimizde bile Siyasal
ve Basın-Yayın yurtlarına ya da kantinlerine bırak aynı okulda
okuyanları, diğer okullardan farklı görüşlerdeki
öğrenciler bile gelebiliyordu. Bu, fraksiyonlar arası
çatışmaların yoğun olduğu dönemde de böyleydi. Mick Jagger
Ertuğrul’un “TİP’e yakın duruşu” nasıl
bir şey bilmiyorum ama bu kimseyi sallamazdı
açıkçası.
4-Şimdi EN ÖNEMLİ
NOKTA’ya geldi sıra.
Özkök’ün söyledikleri
neden PALAVRA biliyor musunuz? 68’lerde
bırak diğer sol siyasal görüşleri ya da fraksiyonları,
muhafazakârlar ya da solcuların deyimiyle sağcılar bile aynı okul
içinde var olabiliyor, öğrenci derneği seçimleri için propaganda
yapabiliyorlardı. Bunu Nokta
dergisinde dosya olarak yazmıştım.
Rahmetli Hasan Celal
Güzel ve Melih Gökçek ile
konuşmuştum bu dosya için. Her ikisi de o yıllarda Mülkiye
(SBF-Siyasal Bilgiler Fakültesi)
öğrencileriydi. Öğrenci Derneği
seçimlerinde Mahir Çayan’ların grubuna karşı
mücadele ediyorlar, okulun bahçesindeki ağaçlara
pankartlarını rahatlıkla asabiliyorlardı. Hatta şaşıracaksınız
ama MURAT KARAYALÇIN da o zamanlar sağcı
kesimle birlikteydi. O yıllara ait acı tatlı, komik
anılar yazdığım dosyada var. Melih
Gökçek ve Murat Karayalçın’a sorulsa söylerler
zaten. Yani demem o ki yok haber göndermişler, yok
saçın uzunmuş. Boşversin bunları. Hikâye yazıyor.
Bunları söylüyorum çünkü, geçmişi
anlatırken meseleyi çarpıtmayalım, insanların algısında bir değişim
oluşturmayalım istiyorum.
Neyse, kendisiyle
aynı görüşte olduğuma dair noktayı belirtip de
bitireyim yazıyı.
Bana göre de Türkiye’nin
68’i kötülüklerin başlama yılıdır.
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISI İÇİN
TIKLAYIN