Her gün en az bir ya da iki şehit haberi geliyor.
Tam da 40 yıldan beri terörün açtığı yaraları onarmaya başlamıştık. Son günlerde yaşadığımız bu acılar nedeniyle duygularımızın, merhametimizin, hoşgörü ve sabrımızın istiap haddini doldurmasından korkuyorum en çok.
Bu duygularla baş etmeye ve soğukkanlılığımızı korumaya çalışırken Avrupa Birliği’nin bir açıklaması oldu.
Türkiye’den, kendilerinin de terör örgütü listesine aldığı PKK’nın saldırılarına ve katliamlarına karşı orantılı karşılık vermesi istendi.
Türkiye son iki yıldır “çözüm süreci”ni devreye sokarak kanı durdurmayı başardı. Gelgelelim Öcalan’ın Nevroz çağrılarına rağmen PKK silah bırakmadı ve sınır dışına çıkmadı. Doğu ve Güneydoğu huzursuzdu, istim üzerindeydi. PKK’nın 6-8 Ekim katliamları insanlara “Eski karanlık günlere dönüyoruz” izlenimi verdi. AK Parti’ye oy veren Kürtler, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş 1 Mart 2015’te “Bize oy verin, barajı aşalım. PKK’ya silahı ancak biz bıraktırabiliriz” dediği için HDP’ye yöneldiler. Gerçi korkutuldular da “kan dökülecek” diye ve sandıklarda terör estirdiler. Sonuçta HDP barajı aştı. Ancak seçim sonrasında PKK açıkça devrimci halk savaşının başladığını ilan etti ve polise, askere, karakollara saldırmaya, emniyet görevlilerini yataklarında uyurken katletmeye, subayları eşlerinin yanında enselerinden kurşunlamaya, karakolların önünde tonlarca bomba patlatmaya başladı.