Geçen hafta Almanya’nın Frankfurt şehrindeydim. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından düzenlenen “Batı Avrupa Yerel Medya Çalıştayı” başlıklı bir toplantıya katıldım. Batı Avrupa basınının temsilcilerinin yoğun katılımı ile gerçekleşen ve çeşitli başlıklar altında düzenlenen panellerin çoğunu izledim. Çok faydalandığım konuşmalar dinledim. Çıkardığım sonuç şu: Diaspora medyasının merkez ve ana akımda yer alabilmesi, kendi iç ekonomisini döndürebilmesi için ciddi bir sermaye yatırımına, teknik ve görsel standarda ihtiyacı var. Tabii gazetecilik açısından gerekli insan malzemesini de unutmadan. Peki, bunu yapabilecek bir sermayedar var mı? Belki, ama bu pazarda yeteri kadar alıcı var mı yok mu bilinmiyor. Türkiye kökenli gazetelerin durumu malum. Artık var ile yok arasındalar. Yerel medya da kendi imkânlarıyla satmadan ama ilan alarak yaşamaya çalışıyor. Örneğin Almanya’da çift dilli yayına geçmek gerektiği söylendi konuşmacılar tarafından. Bu görüşe ben de katıldım. Örneğin bir istatistiğe göre gazete okuyanların yüzde 17’si Türk gazetelerini, yüzde 15’i de Alman gazetelerini okuyor. Hem Alman hem Türk gazetesi okuyanların oranı da yüzde 40. Bu işi yapabilecek bir Türkiyeli sermayedar var mıdır bilinmez. Çünkü kapitalist dediğin sonuçta yapacağı yatırımın karşılığını almak ister. Olursa son derece faydalı. Çünkü Alman gazeteleri bilinçli olarak Türklerle ilgili her üç haberden ikisini olumsuz haber olarak vermeyi tercih ediyor. Hepsinde de kavga, şiddet, çatışma ve cinayet var. Bu algı yönetimini ancak ülke çapında yayın hayatına girecek bir Türk-Alman gazetesi çözebilir.