Yılın son tatili için bir Ege
kasabasındayız.
Her taraf İngiliz, Rus ve Alman
turist dolu. Onlara renk katan Afrika ülkelerinden gelen
misafirlerimiz var. Kaldığımız otel, çalışanlarıyla bu çeşitliliğe
ayak uydurmuş. Nepalli ve
Senegalli garsonları tanıdık.
Turist çeşitliliğinin diğer
katılımcıları ise Almanya ağırlıklı olmak üzere Avrupa’dan gelen
Türkiye kökenli vatandaşlar ve Türkiye’de yaşayanlar. Programlardan
tanıdıkları için onların pek çoğu ile de sohbet ettik.
Kaldığımız otel hayli büyük. Ama
doğa ile uyumlu, çok geniş arazi üzerine kurulu ve hepsi iki katlı
sıra evlerden oluşuyor. Çalışanlar inanılmaz derecede dikkatli,
çalışkan ve güler yüzlü. Yemekler güzel. Temizlik harikulade.
Kısaca turizmin hakkını veriyorlar.
Kasaba merkezindeki bar, lokanta
ve kafeler gece tıklım tıklım. İngilizler ise 1 pound
için 8 lira almanın keyfini yaşıyor. Keza diğerleri
de. Esnaf ise fiyatlara bindirdikçe
bindirmiş. Geçen yıldan kalma olduğu aşikâr tüm
ürünlerin etiketleri “döviz
hareketliliği” gerekçesiyle yenilenmiş. Gerçi turist
satın alıyor ama bizler için artık mazi. Eşim tülbent tarzı uzun
kollu güneşten koruyucu bir elbise almak istedi. Dükkân sahibi 275
lira dedi. Geçen yıl 40-50 liraya alabileceğimiz bir
giysi.
KÖTÜLÜĞÜN İSTATİSTİĞİ
TUTULUYOR ÂDETA
Demek böyle bir dönem
geçireceğiz. Moral bozmayacağız. Turizm sektörümüz gurur verici
misal. Övünülecek çok şeyimiz var.
Kötü haberlerin üzerinde
tepinmenin anlamı var mı?
O kadar olumsuz haber boca
ediliyor ki üzerimize neredeyse iyi haberi mumla arar hâle geldik.
Bu kadar mı berbat her şey? Evet yaşadığımız ekonomik saldırı
malum, ama haber siteleri, yazılı ve görsel yayın
organları havayı daha da kasvetli hâle getirme
yarışında.
Yayın organları Türkiye’de gün
içinde işlenmiş tüm suç vakalarının haberlerini vermek üzere
rekabet ediyor gibi. Neredeyse TÜİK’e istatistik tutmak için iş
kalmayacak.
SUÇ ÜLKESİ Mİ ARIYORSUN,
HAKKIMIZDA KONUŞANA BAK
ABD Dışişleri
Bakanlığı biliyorsunuz zaman zaman kendi
vatandaşlarını “Türkiye’nin güvenli
olmadığı” yolunda uyarıyor ya bunu bizim basından
aldığı bilgilerle yaptığını düşünüyorum artık.
Oysa güvenli olmayan ülke
bizatihi ABD.
FBI’ın 2016 verilerine göre
ABD’de kadınların yaklaşık yüzde
20’si hayatlarında en az bir
kez tecavüze ve tecavüz girişimine maruz
kalıyor. Ülkede yılda 683 bin
kadın tecavüz kurbanı oluyor. Tecavüze
uğrayanların yüzde 62’si 18’den, yüzde 29’u 11
yaşından küçük.
Daha bu verileri okurken içiniz
kalktı biliyorum ama durun daha bitmedi.
Ülkede son 15
yılda 200 binden fazla
çocuk evlendirildi.
ABD’de yine aynı
yıl 1 milyon 195 bin 704 şiddet içeren
suç işlendi. Şiddet içermeyen suçları saymıyoruz
bile. 15 bin 696 kişi ateşli silahlarla
öldürüldü. Gelelim en önemli istatistiki veriye:
AMERİKAN POLİSİ
2016’da 1.184
kişiyi öldürdü.
Düşünsenize ABD’de yayın
yapan binlerce yerel ve ulusal kanal bu
kadar SUÇ HABERİ verse ne olurdu?
ABD yayın organları için ancak
çok büyük olaylar haber değeri taşıyor. Onun dışında hava durumu
ile açılıyor bültenler.
Kısaca bizim yayın
organlarımız kendi ayağına kurşun sıkıyor suç diliyle
konuşursak.
İYİ HABERLERİ KONUŞMAK
ÇOK MU ZOR?
Bu arada hayatımızı
etkileyen olumsuzlukları tabii ki konuşacağız.
Misal Brezilya’dan ithal edilen büyükbaş hayvanlarda ortaya çıkan şarbon hastalığını ve ortaya çıkaracağı tehlikeyi.
Misal Brezilya’dan ithal edilen büyükbaş hayvanlarda ortaya çıkan şarbon hastalığını ve ortaya çıkaracağı tehlikeyi.
Ama ihracattaki
büyük artışa da hak ettiği değeri verelim. İş
adamlarımızın gayretini, yeni pazarlar keşfedip ihracatın artmasına
katkı sağlamalarını, bunun ekonomik durumumuza katkılarını, markalı
ve katma değeri yüksek ihracatın artması için ne yapılması
gerektiğini, ihracatın önünde engelleri (Misal Afrika
ülkeleriyle ticaret yapan iş adamlarımıza, oralardan gelecek
Afrikalı iş adamlarına konsolosluklarımızın çıkardığı vize
zorluklarını yazmıştık, o iş ne oldu, çözüldü mü?), kısaca her
şeyi ele alalım.
Dün açıklanan rakamlar hakikaten
çok sevindirici. İhracat yüzde 12 artarken ithalat da
yüzde 7 azalmış.
İthalattaki azalma sürüyor.
Önümüzdeki aylarda dövizdeki müdahale yüzünden daha da azalacağını
ve bunun cari açığımızı olumlu etkileyeceğini tahmin etmek güç
değil. Nitekim bir yılda ihracatın ithalatı karşılama
oranı yüzde 59’dan yüzde 70’e yükselmiş. Çok
iyi.
KEDİ MAMASI BİLE
ÜRETEMİYOR MUYUZ?
İthalatın ana kalemini, bilindiği
üzere imalat sanayi
ürünleri oluşturuyor. Hayatımıza giren
ithal kalemlerin ne olduğuna
baktığımda girişimcilikleri ve marka oluşturma
konusundaki becerileriyle tanıdığımız Türk iş adamları ve
potansiyel girişimciler nerede merak ediyorum.
Tamam telefon, bilgisayar vb.
yüksek teknoloji ürünleri üretilecekmiş. Bekliyoruz. Ama bu kadar
mı?
Misal kullandığımız şampuan,
güneş kremi ve güneşten koruyucu kremler, kuruyemişler, cipsler,
kedi ve köpek mamaları, kedi kumları ve neredeyse tüm pet ürünleri,
on milyonlarca satış rakamına ulaşan kozmetiğin
envaiçeşidi...
Say say bitmez. Asıl ağırlıklı
toplamı bu kalemler oluşturmakta.
Artık tasarruf zamanı. Bunu
söylüyorum ama dikkat!
Yalnızca ithal
ürünlerden tasarruf edelim.
Ama devletin de ithal ürünlere
müdahalesi şart bu arada.