Anlatacaklarım size bir film hikâyesi gibi gelebilir. Onu dinlemeye başladığımda bana da öyle geldi. Ama işin içinde gerçek kişiler, yerler, mekânlar olunca dehşete düştüm. Uçurumun kenarından döndüğümüzü hissederken tehlikenin nasıl devam ettiğini idrak ettim birdenbire. Bu yüzden, birkaç gün tereddüt etmekle birlikte aktarmaya karar verdim.
O beni buldu.
Eski bir “Özel Harpçi” olduğunu söyledi. Takma isim kullanıyor. Numara kendine ait değilmiş. Peşinen söyledi “Beni burdan bulamazsın” diye. 2009 yılında sürgün olarak Almanya’ya gelmiş. Nedeni meçhul. Söze “O şerefsiz FETÖ’cüler, istihbaratçı kılıklı hainler hayatımı kararttı. Beni aldattılar ve kullandılar” diye başladı.
Hayli dağınık ve daldan dala atlayarak konuşuyor. Sistematize ederek toparladığım o konuşmanın notlarını sizlerle paylaşıyorum(*):
-Ne zaman anladın aldatıldığını ve kullanıldığını? Neydi mesele?
-Misal Melih Gökçek yaklaşık 1.5 yıl evvel Almanya’ya, Berlin’e geldiğinde onu öldüreceklerdi. Görüşüyorsan sor Melih Gökçek’e teyit edecektir.(**) Berlin’de küçük bir tatlı fabrikasını ziyarete gitmişti. Orada kahvaltı yapacaktı ama mide ve bağırsakları bozulmuştu. Çok hastaydı. Bu yüzden tuvalete gitme ihtiyacı hissetti. Onu tuvalette vuracaklardı.
-Kim vurduracaktı?
-Amaçları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Biz adamını böyle cezalandırırız” mesajı vermekti. Ama bunu görev verdikleri istihbaratçı bilmiyordu.
-Bir dakika, baştan anlat. Suikast emri verilen kişi devletin resmî istihbaratçısı mıydı?
-Evet. Ama o istihbaratçı bunu bilmiyordu. Ona başka şeyler söylediler.
-Ne söylediler?