Tam olarak tarifi yok ama her zaman hayatın içinde ve hep bizimle beraber. Yalan demek değil ama yalan; aldanmak demek değil ama aldanmak; algı demek değil ama algı.
“Post Truth” deniyor buna. Kişisel kanaatlerin, kamuoyunun belirlenmesinde gerçeklerden daha çok etkili olması. Hakikat ötesi diyen de var… İlk kez Sırp kökenli Amerikan oyun yazarı Steve Tesich kullanmış bu kavramı. 1992 yılında yayınlanan “Yalanlar Hükûmeti” makalesinde, Amerikan halkının önemli bir kısmının, George W. Bush yönetiminin siyasi propagandalarını sorgulamadan gerçekmiş gibi kabul etmesi üzerine türetmiştir bu tanımı. ABD gizli örgütlerince eğitilen FETÖ bu konuda “uzman”lığı kimseye bırakmıyor.
Bir sözlük şöyle tanımlıyor Post Truth’u:
Bir restorana gidersin, aşçı önünüze bir tabak getirir. Örneğin iki
kuşkonmaz sapının yanına iki damla cherry’li sos attırır, iki
lokmalık parça etin üzerine üç biberiye koyar. Böylece “kuş
kondurulmuş” olur tabağına. Sen de dünyanın hesabını öder
çıkarsın. Etrafına da...