Sahada yapılan
çalışmayla en çok tercih edilen
isimler belirlendi. Halk kimi istediğini açık ve net
ortaya koydu.
Şimdi konuşulan,
yine bir takım ilişkilerin, koruyup
kollamaların devreye girip girmeyeceği. Yani sahada
belirlenen isimler masada kurban edilir mi korkusu.
Açıkça söyleyelim, 24 Haziran
seçimlerinde vatandaş AK Parti’ye kıyamadı
ve oylarını MHP’ye
kaydırmakla yetindi.
Son derece zarif bir
uyarıydı.
Gerekli dersler alındı. Lakin
ortada sadece bir metal
yorgunluğu yoktu. Kimi il ve
ilçelerde ahlaki bir deformasyon,
çürüme de vardı. Vatandaş öyle illallah demişti
ki bazılarından, bunu her yerde söylemeye başlamıştı. O hâlde bu
sese kulak vermek, gerçeği
öğrenmek gerekiyordu. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın istediği de buydu. Hemen görevlendirme
yaptı.
AK Parti çok güzel
bir çalışma yaptı. Hakkını teslim edelim, bu
çalışmanın mimarı Mehmet
Özhaseki.
Daha evvel de yazmış, hatta ilk
kez ben duyurmuştum AK Parti’nin yönetici ve milletvekilleriyle
sahada tedbil-i mekân, yüz yüze kamuoyu
araştırmaları yaptığını. Halk bu uygulamaya ilk kez
tanık oldu ve çok memnundu.
Ama ilginç olan
şu. Mehmet Özhaseki anketler de
yaptırdı, hem de çapraz
anketler.
Örneğin bir
bölgeye “Yerel yönetici olarak kimi görmek
istiyorsunuz” diye sormak üzere gönderdiği araştırma
şirketinin ardından, ondan habersiz bir başka şirketi daha
görevlendirip aynı
araştırmayı yaptırttı.
Böylece anketlerin birbirini doğrulayıp
doğrulamadığına baktı.
Dolayısıyla şu anda 81 vilayette
yapılan anketlerin sonuçları Erdoğan’ın
önünde. Kurmaylarıyla birlikte tüm isimlerin üzerinde
tek tek durdu belirledi. Ama sonuçta 81
il ve binlerce ilçeden söz ediyoruz. Herkes diken
üstünde.
Halk istenmeyen belediye
başkanları ve kamuoyunda adı geçen bazı isimlere çok tepkili. Gerçi
Cumhurbaşkanı MİLLET DEĞİŞİM
İSTİYOR dedi ama yine de tedirginlik var. Bu yüzden
aynı isimleri yeniden karşılarında gördükleri
takdirde ağız birliğiyle edilen laf şu:
“Geçen sefer kıyamadık
ama bu sefer gözünün yaşına bakmayız.”
Örneğin AK Parti’nin
yüzde 65 civarında oy aldığı bir büyük ilimizde tepki
öyle büyük ki “Aynı isim çıkarsa MHP adayına vermekten
kaçınmayız” diyorlar.
Kısaca iki hayırlı
haber bekleniyor. İlki bu satırların yazıldığı
sırada gerçekleşmesi beklenen Erdoğan-Bahçeli
görüşmesinin ardından Cumhur İttifakı’nın yerelde yeniden
canlanması, ikincisi de GÖNÜLLERİNDEKİ
İSİMLERİN aday olarak gösterilmesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019
yerel seçimlerin sloganı olarak belirlediği gibi: “Gönül
belediyeciliği seferberliği”
Mansur Yavaş her parti
için bir risk
Sebebini anlatacağım.
Sebebini anlatacağım.
Ama öncesine
bakalım.
1999’da başlayan
Beypazarı Belediye Başkanlığında başarı
kazandı.
Bu başarının
ardından 29 Mart 2009 seçimlerinde MHP’den
aday oldu. Melih Gökçek ve Murat Karayalçın’ın
ardından üçüncü oldu ama yüzde 27 gibi hatırı sayılır
oranda bir oy aldı.
Ve nihayet 30 Mart
2014 yerel seçimlerinde CHP
adına seçime girdi. MHP’nin de oylarını kendine
çekerek neredeyse Melih Gökçek’i devirecek
noktaya geldi. Arada sadece 30 küsur bin
oy vardı.
Aradan epey zaman
geçti. Mansur Yavaş’ın halkta hâlâ bir karşılığı var
mı bilmiyorum.
Bildiğim şu. Tüm artılarının yanı
sıra Mansur Yavaş’ın bende bıraktığı
izlenim ben merkezci, sağlamcı ve eleştiriye
tahammülsüz olduğu yönünde.
Zaten Habertürk’e verdiği
bir röportajda da kendini “Duygusalım, alınganım,
çabuk sinirleniyorum” diye tarif
ediyor. Eşi de röportaj sırasında durumu
düzeltmek istercesine artık eskisi gibi
sinirlenmediğini söylüyor.
Kendisini
sadece 2009 yerel seçimleri sırasında
ATV Haber Genel Yayın Yönetmeni olduğum sırada tanıdım. Yerel
seçimlere üç ay kalmıştı ve ATV’de “Adaylar
Anlatıyor” adlı bir program hazırlayıp sunuyordum.
Büyükşehirlerdeki siyasal parti adaylarını çağırıyor, karşılarına
da üç gazeteci, haberci ya da yazarı koyuyordum.
Mansur Yavaş’ı Melih
Gökçek ve Murat Karayalçın’ın ardından konuk ettik.
Gazeteci ve yazarlar da yanlış hatırlamıyorsam Hüseyin
Kocabıyık, Defne Samyeli ve Emre Aköz’dü.
Mansur Bey’i ağırladık, sohbet ettikten sonra aşağıya stüdyoya indik. Mansur Bey’in tam mikrofonları takılacakken Hüseyin Kocabıyık’ı gördü ve mikrofonları çıkartarak “Fuat Bey dışarıda biraz konuşalım” dedi. Çok sinirliydi ve “Ben Hüseyin Kocabıyık’ın olduğu yerde programa çıkmam” dedi. Sebep? Çünkü Yeni Asır gazetesinde onu eleştirmiş.
Mansur Bey’i ağırladık, sohbet ettikten sonra aşağıya stüdyoya indik. Mansur Bey’in tam mikrofonları takılacakken Hüseyin Kocabıyık’ı gördü ve mikrofonları çıkartarak “Fuat Bey dışarıda biraz konuşalım” dedi. Çok sinirliydi ve “Ben Hüseyin Kocabıyık’ın olduğu yerde programa çıkmam” dedi. Sebep? Çünkü Yeni Asır gazetesinde onu eleştirmiş.
Neye uğradığımı şaşırdım. İkna
etmeye çalışıyorum ama nafile. Üstelik gerçekten de o yazıdan
haberdar değildim. Hüseyin
Kocabıyık anladı ve yanımıza geldi. Tartışmaya
başladılar. Hüseyin Bey’i tanıyanlar bilir. Sinirleri alınmış
gibidir ve çok mülayimdir. En sonunda “Tamam program
yapılsın yeter ki. Ben çekileyim” dedi. Güzel de
yerine kim gelecek ve ayrıca prensip olarak yanlış buluyorum.
Sonuçta ikna ettik ve Hüseyin Bey katıldı.
Ne demek istiyorum?
Siyasette öfke
kontrolü önemlidir. Nerede ne yapılacağını bilmek
zorundasındır, yoksa bir çuval incir berbat olabilir.
Misal, Muharrem İnce bu anlamda kötü bir
sınav verdi. Hem kontrolsüz hem de küfürbaz üstelik.
İşte bunun için söylüyor ve
yazıyorum.
Mansur
Yavaş öyle görünüyor ki hangi parti ile yarışa
girerse girsin (Kararsız da aynı zamanda) o parti için bir risk
unsuru.
Şimdi daha az sinirlendiğini
söylüyor eşi ama geçen gün Ahmet Hakan’a
saydırdıklarını görünce “Garp cephesinde
değişen bir şey yok” diyor insan ister
istemez.