Ayar bozuldu, bu çok açık belli.
Çenesini kapayıp susanlar da var, hayal kırıklıklarını yazıya döken de.
Kimi “Devrim evlatlarını yer” diyor, kimi de “Reis’e mektup” formatında hayat hikâyesini yazıyor.
Esasında tartışma zuhur ettiğinden beri herkes bu tarz mektupları yazma yarışına girdi. Hatta adını kimsenin işitmediği biri bile, bayram değil seyran değil, çektiği acıları Küçük Emrah tadında kaleme aldı.
Son olarak “Biz neydik eskiden, su içerdik testiden” muhabbetine dönüşen bir mini biyografi daha okuduk. Geçmiş dönemde “Reis’e ne kadar da sadıktık, en has adamıydık, onun için ne biçim fedakârlıklar yaptık” hatırlatmalarını öne çıkaran bir öz geçmiş.
Davaya hizmet etmeye başladıkları günlerden bu yana türlü badireler atlatmışlar, herkes bir yerlerdeyken onlar Lider’in yanında durmuşlardır filan.
Peki, sonuç?
Diyorlar ki (Burada Erkan Tan tonlaması rica edeyim);
Ona yakın olan bendim. Arada sadece 7 Haziran döneminde yalpalayıp “Faiz lobisi de neymiş, üst akıl mı ho ho ho” türü yazılar yazsam da 1 Kasım zaferinden sonra (Biz koalisyon bekliyorduk ama olmadı) yuvaya dönüş yaptım. Hülasa en hakiki Reisçi benim. Dolayısıyla bu tartışmada ben haklıyım.
İyi de sen ihanet ettin partine?