“Kuşkuya yağmaya ve terk edilmişliğe karşı cevabımız hayattır.
Ne tufan, ne salgın, ne açlık, ne felaket ne de hatta yüzyıllar
boyu birbirini izleyen sonu gelmez savaşlar yaşamın ölüm
karşısındaki dayanıklı üstünlüğünü kırmayı başarabildi. Hep
büyüyen, hep hızlanan bir üstünlük bu..."
Gabriel Garcia Marquez 1982 yılında Stockholm’de Nobel ödülünü
alırken yaptığı konuşmada böyle demişti.
Şimdi yurtlarından boşaltılmaya çalışılan Haleplileri gördüğümde
zihnimde uçuşan sözcükleri bir araya getiren cümlelerdi bunlar.
İnsanların kimi zaman acıyı tarif ederken gözlerine bakmak gerekir.
İşte böylesine anlatılması güç bir duyguyu yaşatıyor son günlerde
şahit olduklarımız. Ama yine de tüm bu felaketlerin karşısında
hayatın kazanacağını biliyoruz.
Önceki akşam CNN Türk’te Kemal Öztürk, karşısındaki CHP’li vekile
çaresiz ve belki mantıklı bir cevap verir umuduyla “Siz olsaydınız
ne yapardınız” diye sorunca dinlemek zorunda kaldığım sonu
belirsiz, içinde insana dair en ufak merhamet kırıntısı taşımayan,
demokrasi yerine Batı’nın “çakallık diplomasisini” öngören, kan
akarken seyretmeyi öneren köşeli ve kaçamak lafları dinlerken bile
aklımda Marquez’in sözleri vardı.
Sonra sosyal medyadan solcu bir gazetede yazan adamın tweeti gözüme
sokuşturuluyor:
“Antep’i Rakka yapamadılar belki ama biz Antakya’yı Halep yaparız”
diyor.
Boşver, geç diyorum.
Kan ağlayan Halep’in siyah-beyaz acısının içine giren yeşil
otobüslere sığışıp güvenli bölgelere aktarılan o insanların hayatta
kalabileceklerini bilmek, onların ileriki yıllarda ülkelerine
dönebileceklerine dair bir umut kırıntısına sahip olmak dahi bana
iyi geliyor.
İdrakindeyiz ve farkındayız epeydir. Amerika’nın Irak’a fiilen
müdahale edip Suriye’de geri durarak yürüttüğü Proxy War’un
fışkırttığı terör örgütleri Türkiye’ye büyük zarar veriyor.
Kurgulanan savaşın maliyeti yüksek ve amacı da belli.
Kabul edemedikleri şu:
Cumhuriyet kurulduğundan beri ilk defa orta boy bir bölgesel güç
Türkiye. Batı’nın tahammül edemediği ve dünyaya yutturdukları
demokrasi ve insan hakları kavramlarını ayaklarının altına alıp
çiğnemelerinin sebebi de bu.