Geçen gün tesadüfen fotoğrafını gördüm.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun şu malum adalet yürüyüşünde çekilmişti ve
eliyle zafer işareti yapıyordu.
Bu kız televizyonda spor spikeri değil miydi? Hani 15 Temmuz'dan
hemen sonra telefonunda bylock çıktığı için gözaltına alınmış ve
sonra da kontrollü olarak tahliye edilmişti.
Twitter hesabına girip baktım, ne kadar solcu, Kemalist varsa
hepsini RT etmişti.
Dalıp gitmişim. Minik Kuş'un (Emin Çölaşan'ınki değil)
ciyaklamasıyla irkildim. Sert bir sesle “Uyuma, orada bir tane daha
vardı bunun gibi” dedi.
Kimdi peki? “Uzun hikâye” dedi kasılarak.
Allah Allah, “Anlat sen hele” dedim ona.
Ve anlattı. Ben de size aktarıyorum. Bir hayli sansürleyerek tabii.
Ama siz taşları yerli yerine oturtacaksınız eminim.
Şu kadarını söyleyebilirim. Olay İstanbul'da geçiyor.
Müthiş bir FETÖ hikâyesinin iki kadın kahramanı onlar.
Her ikisi de spikerdi. Tuhaf biçimde birinin irâdi, diğerinin de
gayri irâdi olarak kaderleri aynı örgütte ve aynı televizyonda
birleşmişti.
Yeni nesil ajan türünden; marifetli, seksi, çok becerikli ve
donanımlı iki genç kız.
FETÖ ABLALIĞINDAN SPOR SPİKERLİĞİNE MÜTHİŞ DEĞİŞİM
Önce o televizyonda spor spikeri olarak görevlendirilen genç kızdan
başlayalım.
Başı örtülü, mazbut bir “cemaat müridi” olarak örgüte katılmıştı.
Uzun pardösüsünün içinde, tesettürlü olmasına rağmen, güzelliği ve
alımlı hâli, spora ilgisi ve dahası “gazetecilik” merakı nedeniyle,
önce “abiler ve ablalar”ın, sonra da imamların dikkatini
çekmişti.
Onu değerlendirmeye karar verdiler.