ABD’nin son müdahalesi ve bombardımanıyla birlikte Doğu’daki Derik ile Batı’daki Azez arasındaki alan PYD’nin hizmetine sunulunca Türkiye’nin devlet aklı kısa bir şaşkınlık belirtisi gösterdi yine. Tıpkı daha önce Kobani’de olduğu gibi.
Gazetelerin bir kısmı devam ettirmekle birlikte en azından devlet yetkilileri, başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere “Kürt koridoru” ya da “Etnik temizlik” gibi ötekileştirici, ırk üzerinden tanımlamalar yapmıyor. Ama bu koridorla Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanmak niyetindeki Kandil-PYD aparatı Türkiye’de ciddi bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Gerçi “IŞİD mi yoksa PYD mi daha tehlikeli?” kıyaslaması yapmaktan vazgeçilmesi iyi olsa da hâlâ “diplomatik zekâ”yı devreye sokmak yerine hamasete sığınan bir siyaset sürdürülmesi, eldeki fırsatların da tek tek heba edilmesine sebep olacağı kaygısını taşıyorum. Mahmut Övür’ün ve benim daha önce dillendirdiğimiz konuyu netleştirerek kaleme alan Hilal Kaplan’ın belirttiği gibi;
a)PYD bölge sosyolojisine dayanıyor. İthal savaşçılardan oluşan IŞİD’den farklı olarak PYD'nin Türkiye ile derin tarihî bağları var. Lideri bile İTÜ mezunu, Türkçe konuşan bir örgütten bahsediyoruz. Nihayetinde PYD'nin esas lideri de şu anda Türkiye'de ikâmet eden ve devletle yıllardır görüşen bir Urfalı.