CNN Türk’te kendisine yönelik “ihanet” suçlamasına “Asıl ihanet 1.5 milyon Suriyeli mülteciyi almaktır” diye cevap vererek sunucu Ahmet Hakan’ı bile yerinden zıplatan ve 7 Haziran öncesi seçim vaadi olarak Suriyelileri ülkelerine gönderme sözü veren de Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Kasım seçim kampanyasını açmak için gittiği Avrupa’da, çeşitli uluslararası toplantılarda aşağıdaki sözleri söyleyen de:
“Türkiye Suriyeli sığınmacılar için üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Bana soruyorlar...'Bu kadar yabancı geldiğinde siz çekinmediniz mi bir tepki doğmadı mı Suriyelilere karşı?' Hayır, dedik. Bizim toplumumuz tepki göstermedi, onları kucakladı. Ama sorunları var, çoğu aç, çoğu geçinemiyor. Ciddi insanlık dramları yaşanıyor. Tek başına Türkiye'nin bu kadar büyük bir sorunu çözmesi zor. Uluslararası bir dayanışma ile bu sorunun çözülmesi lazım. Çözümün ana noktası Suriye'de savaşın bitmesidir, Şimdi Avrupa da uyandı. 'İki milyonun üstündeki mülteci gelirse ne yapacağız' diyor... Neden Suriye'de olaylar yatışsın diye müdahale etmediniz, taraflara çağrıda bulunmadınız? Şimdi telaş içindeler, Suriyeliler gelirse ne olacak halimiz diyorlar..."
Şaşırtıcı ve bir o kadar da güven verici sözler.
İktidarı suçlayarak ucuz yoldan siyasi rant peşinde koşmayan, sorunları içselleştirmiş ve ülkesinin çıkarlarını da kollayarak meselenin özüne ve çözüm yollarına dair yöntemler sunan bir devlet adamı kimliği.
Her vakit böyle yapıcı bir muhalefet lideri görmeyi arzulamıştı bu ülke.
İyi ama biz hangi Kemal Kılıçdaroğlu’na inanalım?
Dört ay öncekine mi yoksa şimdikine mi?
Dizaynırların yarın öbür gün ona bambaşka bir format atmayacağından nasıl emin olalım?
Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu her kalıba kolaylıkla dökülebilen ve bir cıva gibi kayıp gidebilen teflon bir özelliğe sahip oldukça onun hakkındaki fikirlerimiz pek kolay değişecek gibi görünmüyor. Geçmiş sicilini temize çıkarmak için en az CHP lideri olduğundan bu yana geçen süre kadar bir süreye ihtiyaç var.