Adları hep isimsiz asker abidelerinin altında yazılacak olanlardı. Hayatı tırmalamaktan tırnaklarının içi toz toprak doluydu. Kimi dar gelirli memur, kimi işçi-köylü çocuklarıydı. Her ailede onlardan en az üç dört adet vardı ve dizlerindeki yaralar boyunlarına takılmış madalyaları gibiydi.
Cumhuriyet burjuvazisinin, İstanbul ve Ankara sosyetesinin ağzında gümüş kaşıkla doğan, iyi eğitim aldırılan, hayata 5-0 önde başlayan şanslılarından hiç değillerdi. Şarkıdaki gibi biraz terkedilmiş, biraz küskün ve incitilmiş, yetersiz sevilmiş çocuklardı.
Ama zorluklarla imtihan edilmekten her yıkıldığında ayağa kalkan parlak yıldızlardı o zaman. Yalnızlıklarını öfke ile beslediler. Kavgalarını taç yaptılar başlarına. Birbirlerini vurdular edindikleri ideolojilerle.
Uzatmayayım çünkü böyle bir konu açıldığında söz bitmez.…
Bana bunları yazdırtan, önceki gün geçmiş yılların Türkiye’sinin görüntüleri eşliğinde izlediğim bir neslin hüzünlü hikâyesi.
Aşağıdaki metni okuduğumda “Bu benim” dedim.