Biliyorum, faiz enflasyonun
tetikleyicisi. Döviz-enflasyon-faiz günah sarmalındaki taammüden
suç işleyen parametre o.
Tamam, Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan başta tüm iktidar yetkilileri faizin düşürülmesi için
kamuoyunda bir kanaat oluşturdular.
Dolayısıyla
da “Bundan geri dönüş olamaz” beklentisi
ortaya çıktı.
Eğer geri dönersek gururumuzla
oynarlar, “Bak nasıl da söke söke faizi
yükselttirdik” derler diye endişe ediyoruz belki
de.
Diyecekler, cibilliyetleri
bu.
Ama unutmayalım, savaştayız
biz.
Üstelik yedekte
neler beklettiklerini de az çok biliyoruz. 24
Haziran’a dek, tek tek sürecekler piyasaya. AK Parti’ye oy
veren ve vermek isteyen seçmen kitlesini Erdoğan’la karşı karşıya
getirmek istiyorlar. Yani asıl hedefleri Erdoğan’ı seçtirtmemek,
Meclis’te AK Parti çoğunluğunu bitirtmek.
EKONOMİK GÖSTERGELERE Mİ
DOLARA MI BAKIYORUZ?
Haklısınız, ekonomik göstergelere
bakıldığında doların artması için hiçbir sebep yok. Misal
dünyada Gayri Safi Millî Hasılası (GSMH) en çok
yükselen ülkeyiz. Son 10 yıllık büyüme oranı yüzde
4,8.
Erdoğan
öncesinde yıllık vergi gelirimizin yüzde
103’ünü alıyorlardı, bugün sadece yüzde
13’ünü.
Yılda 1 milyon 300
bin kişiyi istihdam eden bir ülkeyiz ve bu
inanılmaz.
Kanal İstanbul başta olmak üzere
dünyada bu kadar mega projeyi devreye sokan başka bir ülke
yok.
DOLARİZE MİLLET
OLDUK
Ama ortada bir başka gerçek de
var ki halkı ne yazık ki ekonomiyi dolar
üzerinden okuyor. Dolarize bir millet
olduk vesselam. Uluslararası odaklar ve onların yerli
iş birlikçisi muhalefeti, medyasıyla birlikte bu algıyı sabah akşam
pompalıyor. Yani sanki dolar düşerse ekonomi iyi, yükselirse kötü
diye bakıyoruz. Gerçek bu olmasa da ortadaki gergin durumun insan
algısında bir tahribata sebep olduğu da muhakkak.
Geçen faiz artırımı sonrasında
gelir durumu böyle ahım şahım para biriktirecek seviyede olmayan
bir arkadaşım beni aradı, “Yahu 1000 liram vardı dolar
aldım, pat diye faiz yükseldi zarar ettim” dedi.
Kulaklarıma inanamadım. Güler misin ağlar
mısın? “Allah cezanı verecek” dedim İbo
gibi ona.
Merkez Bankası şimdi doları
zapturapt altına almak için elindeki
kozları tek tek açıklıyor. Lâkin bu
tedbirler radikal bir
düşüşü sağlamıyor.
Yekten söyleyelim, yapılacak
iş belli:
FAİZİ
ARTIRMAK
Dahası bu kozu hiç
bırakmayacağını hissettirerek.
Hem Cumhurbaşkanımızın, hem de
hükûmetin bunu bir teslimiyet
olarak nitelememesi gerekir. Bir saldırı
altındayız ve savaşta bazen taktik geri çekilmeler her zaman
olur. Toparlanıp ileriye doğru iki adım atmak için
gereklidir çoğu kez bu.
Kaldı ki bu ülkede
bizler gecelik yüzde 3500 faizleri
görmüş bir neslin ahvadıyız. AK Parti iktidara
geldiğinde faiz yüzde 64 değil miydi?
Şimdi memleketin geleceği için, seçim dönemini
rahatlıkla atlatabilmek için bu açık saldırıya karşı
faiz kozunu kullanabilmeliyiz. Bu bir yenilgi
değil. Asla kabul etmemeliyiz.
FAİZİN ETKİSİ İKİ AY
SONRA
Unutmamak gerekir
ki dövizde meydana gelen bir artış çok
kısa süre sonra maliyetlere girdi olarak
yansıyor ama faiz
artışının enflasyona
etkisini ancak iki üç ay sonra
görebiliriz.
Kısaca önce şu 24 Haziran’ı bir
atlatalım.
Sonrasını hepimiz biliyoruz
zaten.
Kılıçdaroğlu
Cumhurbaşkanlığı seçiminde kime oy verecek?
Bu soruyu herkes ciddiye alsa iyi
olur.
Dört duvar arasında kime oy
vereceğini bir Allah bir de kendi bilir. Sorsan mutlaka Muharrem
Bey'e oy vereceğini söyler.
Ben Meral Akşener’e
oy vereceğini düşünüyorum.
Ama artık bu soru sorulabiliyorsa
durumun vahametini anlamak için çok açık sebeplerimiz var
demektir.
Muharrem İnce CHP yönetimi
tarafından sepet gibi ortada bırakıldı. Peki, birtakım güçler onu
tamamen ihmal ediyor olabilir mi? Bence hayır.
İnce’yi hiç yabana atmamalı. O da
kendini Batı pazarına açtı ve kullanışlı bir emtia olduğu yolunda
mesajlar vermekte.
İşte geçen gün
tuttu “Amerikalılar beni aradı, Fetullah, usulüne
uygun istenmemiş” deyiverdi. Nereden biliyorsun,
Adalet Bakanlığıyla konuştun mu? Hayır, Amerikalılara (kimse
onlar) inanmak daha kolay ve konforlu.
Kimdi bu
Amerikalılar?
Tısss.
Önceki gece CNN
Türk’te Hande Fırat yeniden “Kimdi bu
Amerikalılar” diye sorunca
kızdı. Kazanınca açıklayacakmış.
Yine o programda ortaya çıktı ki
toplantı yaptığı büyükelçiler sayın İnce’ye “Erdoğan’ı
yargılayacak mısınız?” diye sormuş. O da şöyle demeye
getiriyor:
“Ben Tayyip Erdoğan’ı
niye yargılayayım? Yargı sistemini öyle düzenlerim ki ben değil
yargı bunu yapar.”
O vakit aranan
FETÖ’cü imdada yetişecek ve Muharrem
İnce’nin istediği yargı sistemini muhakkak kuracaktır
yeniden.
Bu durumda Fetullah
da “Usulüne uygun” olarak Amerika’dan
istenir ve o da usulünce özel uçağına atlar gelir.
Ondan sonrası can sağlığı,
Fetullah’la al takke ver külah…
“Laiklik yobaz ve gerici
bir ideolojidir”
Bu sözlerin kime ait olduğunu
önceki akşam Medya Kritik’te
açıkladık.
CHP
Milletvekili Eren Erdem söylüyor bunu.
Daha geniş alıntı yapalım:
“Devlet ile ilişki
kuran herkes gericidir. Laiklik Batı emperyalizminin çocuğudur.
Laiklik bu yüzden 20. Yüzyılın
çöplüğüne gömülmüş, yobaz, gerici bir ideolojidir. Tıpkı Taliban
ideoloji gibi.”
Bu satırlar ilgili
şahsın "Riya Tabirleri" adlı
kitabından.
Eren Erdem gibi bir karanlık
aparatın CHP’de olması onu partide barındırıp el üstünde
tutan Kemal Kılıçdaroğlu’nun
sorunudur.
Pek çok şey gibi bunun da bir gün
mutlaka hesabını verecektir.
.Macron’un "gay" olması
neyi değiştirir ki?
Le
Point adlı derginin önceki günkü iğrenç ve ahlaksızca
kapağında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın diktatör
olarak tanımlanması oradaki Türk kamuoyunu korkutmaya
yönelik. Bir başka faktör ise Batı kamuoyunu Erdoğan’a
yönelik olası operasyonlara fikren ve zihnen
hazırlamak. Çünkü Batı medyası vatandaşlarını embesil yerine
koyarak yayın yapıyor ve çoğu kez de haksız çıkmıyor.
Derginin seviyesizliğini
konuştuğum bir arkadaşım çok öfkeliydi ve bir
ara “Cumhurbaşkanı 'gay' olan ülkeden ne hayır gelir
ki” deyiverdi.
Mesele bu kadar basit miydi?
Macron gay, o hâlde her türlü melaneti bekleyebiliriz, öyle
mi?
Peki, onu oraya getiren ve ilk
çıkıntılıklarını “Ekmek-mama-ç.k-sopa” yöntemiyle
törpüleyip hizaya sokan uluslararası
sistemi nereye koyacağız?
Biliyorsunuz Emmanuel Macron,
Donald Trump karşıtı küresel güçler tarafından Cumhurbaşkanı
yapıldı. Âdeta piyangodan çıktı. Ama Trump’ın
arkasındaki Pentagon ve silah tekelleri baskın
çıkınca diğerleri bu güce biat etmek zorunda kaldı.
Şöyle netleştireyim. İlk zamanlarda Trump ile ayrı
telden çalan İngiltere Başbakan’ı Theresa
May’in ani değişimi gelişmeleri anlatan mühim bir
gösterge. Macron bu değişime çabuk ayak
uyduramayınca birkaç DEAŞ bombalamasıyla
terbiye edildi. Trump’ın bombalamalar ile ilgili
konuşup Fransızlarla nasıl alay ettiğini hatırlayın.
Macron şimdi kulak memesi dâhil
her türlü kıvama geldi. Trump ile artık sıkı iki dostlar.
Arkadaşıma da gönderdim, Trump ile Macron’un çeşitli
buluşmalarındaki elleşip öpüşmeleri ağır çekim tekniği de
kullanılarak klip yapılmış. Müthiş eğlenceli. Klibin kapağı ise bir
jenerasyonun rüyalarına giren Emmanuelle
filminin afişi var. Tabii Macron’a ve Trump’a
uyarlanmış. Fonda da filmin çok ünlü soundtrack’i
Emmanuelle şarkısı.
İzleyin
eğleneceksiniz.
Sonunda
anlayacaksınız “Evet Macron bir 'gay' ama şu anda
dünyanın başına bela olan Trump gibi bir partneri
var.”
Üstelik Pierre Bachelet’nin
söylediği şarkıdaki şu cümle her şeyi izah eder:
“Çok uzun bir yolculuktur
aşk/akıllı olmak için.”
Kısaca bu partnerlik kolay
bitmez.