Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın bir sempozyumda “Laiklik
Anayasa’dan çıkarılmalıdır” demesi üç konuyu gündeme getirmesi
bakımından faydalı oldu.
Bu üç konu her iki kesimi de; laikperestleri de laiklikten nem
kapanları da çok yakından ilgilendiriyor.
1- Anayasa’ya 14 kez “laiklik” yazarak bir ülke gerçekten laik
olmuyor. Melih Altınok’un çok isabetli biçimde hatırlattığı üzere
dünyanın özgürlükten en fazla söz edilen anayasası Stalin döneminde
Sovyetler Birliği’ndeydi ve 10 milyon insan katledildi, toplama
kamplarına gönderildi ve sürgün edildi. Bizim Anayasamıza 1924
yılında giren laiklik kavramı gerekçe gösterilerek de Türkiye’nin
dindar insanlarına, Alevilere ve çeşitli inanç gruplarına on
yıllarca zulmedildi, darbeler yapıldı. 28 Şubat bunun çarpıcı bir
örneğiydi. Dün 27 Nisan Muhtırası’nın yıl dönümüydü ve demokrasiye
kasteden o muhtıra da “laiklik” gerekçesiyle verilmişti. Bugün
İsmail Kahraman’ın sözleri nedeniyle kıyameti koparıp kelle
isteyenler, bu yarı darbeyi en rezil halleriyle desteklemişlerdi.
Dolayısıyla Anayasamıza laiklik sözcüğünü koymak kolay ama asıl
mesele onun altını demokratik hak ve özgürlükleri teminat altına
alarak doldurabilmek.
DİYANET’İ NEREYE KOYACAĞIZ?
2- Laiklik en açık tanımıyla devletin din işlerinden tamamen
ayrılması, devletin dinden elini eteğini çekmesi, devlet
yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasıdır.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Laiklik devletin tüm
inançlara ve dinlere karşı mesafeli olmasıdır” demesi bu
literatürdeki tanımı tam anlamıyla karşılamıyor. Bunu bir kenara
not edelim.
Şimdi “Türkiye laiktir laik kalacaktır” sloganını atanlara ve
laiklikten rahatsızlık duyanlara aynı soruyu yöneltiyorum:
Laiklik tanımına uygun olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da
kaldırmayı vadediyor musunuz?
Hık mık... Efendim Türkiye’nin koşulları vb…
Hani laiklikte din ile devlet işleri ayrıydı?