Afacan afacan bakıyor. Bir
lokanta olmalı burası ya da bir kafe. Yemek yemiş, karşısında mutlu
mesut kendisini seyreden anne ve babasını muzip gözlerle süzüyor.
Çay kaşığını da ağzına sokmuş. Daha 11 aylık. Belli ki dişi
kaşınıyor. Nurcan
Hanım, fotoğrafını
çekerken muhtemelen “Ne
yapıyorsun oğlum” diye
yüreğinden taşan sevgiyle onunla konuşuyordu. Ha unutmadan
söyleyelim. Kıyafeti de on numara; jandarma, jandarma… Bu kadar da
olmasın mı? Jandarma
Astsubay Serkan
Karakaya’nın aslan oğlu, bir
tanesi… Annesinin kuzusu. Daha ufak ama böyle giderse babası gibi
askerliği seçecek.
Fotoğraf nerede çekildi
bilemiyorum ama bu satırları yazarken bir türlü gözümün önünden
gitmiyor.
Hani Adnan
Yücel’in şiiri vardır; “Gözleri şiir yazan
çocuklar” diye. İşte öyle
bakıyor Mustafa Bedirhan.
Oturdum kıyısına bir
çocuğun
Gülüşü çığlık
mıydı
Haykırması susmak mı
bilinmez
Nasıl da büyümüştü
zamansız
Sabır çatlamıştı pembe
yüreğinde
Direnen bir ananın kucağında
babasız
Daha yürümeyi bile
bilemeden
Tarihin öznesi olmuştu
apansız
Ey gözleri şiir yazan
çocuklar
Dünya nasıl yenik ve
yaralı
Yorgun düşmüş
avuçlarınızda
Bir tek sizin gülüşünüz var
onu güldürecek
Bir de filiz veren tohum
elleriniz
Bugünün yorgun
ayaklarını
Yarının güzel sabahlarına
götürecek
Kolay mı? Allah sabrını verir
derler ama anlatılır gibi değil…
Mustafa Bedirhan’ın o
bomba patlatıldığında ne yaptığını düşünmemeye
çalışıyorum. Annesinin aklından geçenlerin ne olduğunu, o sırada
çocuğunu kurtarmak için nasıl çırpındığını aklıma getirmemeye
çalışıyorum. Çünkü içeriden kanıyorum.
Saatleri geriye alalım ve hiç
yaşanmasın istiyor insan.
Nasıl güzel bir gündü
oysa.
Ülkemin huzura kavuşan
topraklarında kötülük tohumlarını ekenler teker teker defedilirken
ve insanlar rahatlıkla gündelik hayatlarına dönmüşken bir güzel
yolculuktu onlarınki.
Hakkâri’nin Yüksekova
ilçesindeki üs bölgesinde görev
yapıyordu Jandarma Astsubay Serkan Karakaya.
Nurcan Hanım da yanına 11 aylık yavrusu Mustafa Bedirhan’ı alıp
arabasına atladığı gibi eşinin görev yaptığı üs bölgesine gitmişti.
Serkan Karakaya oğlunu özlemişti. Tabii eşini de. Hasret giderdiler
ve Nurcan Hanım yine oğluyla birlikte döndüler aynı
yoldan.
Sonra… Sonrasını
biliyorsunuz.
Nurcan Hanım’la yanındaki 11
aylık bebe için patlatılmadı o bomba.
Hepimizin kalbine
saplandı her parçası.
Serkan Karakaya ve eşi Nurcan
Hanım gencecik insanlar. Mutlu bir hayatları var. Vardı. Gelecek
için hayaller kuruyorlardı. Kurmuşlardı.
Sonra haberler.
Ve sonra bazı
açıklamalar. Terörün bir numaralı
sorumlularından hem de:
“Şiddet kısır döngüsü
daha fazla insan yaşamını yitirmeden sona ermelidir. Sorunlarımızı
konuşarak çözme anlayışı üstün gelmelidir.”
Şiddet kısır
döngüsü…
Sorunlarımızı konuşarak
halletmek…
Pervin
Buldan ve Sezai
Temelli imzalarıyla.
Partilerinin adını yazmıyorum
çünkü benim gözümde böyle bir siyasi parti yok.
Artık PKK adlı kanlı terör örgütünün bir aparatı
var HDP adında. PKK’lı katillere cenaze törenleri
düzenleyen bir örgüt.
Onları arkalayan ve Meclis’e
sokan da Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Sezgi
Tanrıkulu, Bülent Tezcan, Canan Kaftancıoğlu, Gürsel
Tekin’ler var.
Tabii bir de
kendilerine “Mustafa Kemal’in
askerleriyiz” diyen ruh hastası şizofrenler. Bu
partiye oy verip katil sürülerini meclise sokanlar.
Nurcan
Karakaya ve Mustafa Bedirhan
Karakaya Hakk’ın rahmetine kavuştular ve şehit
oldular. En yüce dereceye ulaştılar. İnşallah…
Onlara şehit demeyi bile
kabullenemeyenler haberleri şöyle verdiler:
CNNTürk: Hakkâri’de EYP
patladı, iki kişi hayatını kaybetti.
Cumhuriyet: Sivil aracın
geçişi sırasında patlama: Asker eşi ve çocuğu
öldü.
Haberlerin
içinde PKK
öznesi arama, bulamazsın.
O EYP’leri kimin
yerleştirdiğini sorma, yazmazlar.
Asker ve eşi ise
sadece “ölmüştür”, sakın şehitlikten
söz edilmesini bekleme.
AK Parti’ye oy veren insanların
mayası bozukmuş öyle mi?
İşte o HDP’li
milletvekili; Ahmet Şık böyle diyor.
Soyadı yabancı klavye ile yazılası mendeburun bu çirkefliğinin
hesabını vereceği günleri mutlaka yakında göreceğiz. Nesebi
belirsizlerin tapındığı PKK yalakalarından bu hakaretler bize
dokunmaz ama bu halk unutmaz.
O gözleri şiir yazan çocuk; 11
aylık Mustafa Bedirhan’ın gözleri bize
unutturmayacak Kandilcileri, Pervinleri, Sezaileri,
Seloları, Ahmetleri ve diğer tüm teferruatı.