Latinlerin bir atasözü var, “Damnant quod non intelligunt” diye söylenir.
“Anlamadıkları şeyleri kınarlar.”
Atasözünün öznesi yok ama oradakileri görünce özneyi rahatlıkla bulabiliyorsunuz.
Kafasına yerleştirdiği çalı çırpı ve üzerindeki jarse kombinezonuyla “Ben Afrodit'im, baktım arkadaşlarımı kesmişler göklerden geldim” diyen patolojik abla değil özne.
Maden sahasında, altın bulurum diye yerden taş toplayıp inceleyen, bazılarını da ceplerine, çantalarına atan “Protestocu” amcalar ve teyzeler özne.
Almanya’nın DW’si ve BND’si ve vakıflarıyla tüm derin devleti bir kutlamayı hak ediyor.
"Para veren altın bulsun" dememişler boşuna.
AÇGÖZLÜLÜK VE TALANIN SİCİLİ
Aslında şaşırtmadılar beni. Açgözlülük ve talan cibilliyetlerinde ve geçmişlerinde var.
Bu “çevreciler” neden hep denizin dibine kadar giren Ayvalık’taki apartmanlarda, ormanları kesilerek yapılmış Bodrum’daki sitelerde, 90 yıl boyunca betonlaştırılan Boğaziçi kıyılarındaki ucube taş yapılarda, yeşilin, tarihin katledildiği Zekeriyaköy’de, Polonezköy’de, Marmaris’te, Selimiye’de, Kaş’ta, Kekova’da, Side’de, Kalkan’da, Fethiye’de, Cunda’da ikamet ediyorlar acaba?
Geyik muhabbetleri aslında hakikati yansıtır. “Evvelden buralar dutluktu” dediğimiz Teşvikiye’nin, Mecidiyeköy’ün, Kadıköy’ün, Marmara sahillerinin, Beykoz ormanlarının içinde yapılmış sitelerin içinde neden hep bu “çevreci protestocular” ikamet etmekte?
Gittiğim her tatil beldesinde sabah yürüyüşlerimde, denizin dibine kondurulmuş yazlık villaların verandalarında kahvaltı keyfini yapanların ellerinde neden Sözcü ya da Cumhuriyet gazetesi görürüm de bir tane bile sözgelimi Türkiye, Sabah ya da Yeni Şafak gazetesine rastlamam?
"Para veren altın bulsun" dememişler boşuna.
AÇGÖZLÜLÜK VE TALANIN SİCİLİ
Aslında şaşırtmadılar beni. Açgözlülük ve talan cibilliyetlerinde ve geçmişlerinde var.
Bu “çevreciler” neden hep denizin dibine kadar giren Ayvalık’taki apartmanlarda, ormanları kesilerek yapılmış Bodrum’daki sitelerde, 90 yıl boyunca betonlaştırılan Boğaziçi kıyılarındaki ucube taş yapılarda, yeşilin, tarihin katledildiği Zekeriyaköy’de, Polonezköy’de, Marmaris’te, Selimiye’de, Kaş’ta, Kekova’da, Side’de, Kalkan’da, Fethiye’de, Cunda’da ikamet ediyorlar acaba?
Geyik muhabbetleri aslında hakikati yansıtır. “Evvelden buralar dutluktu” dediğimiz Teşvikiye’nin, Mecidiyeköy’ün, Kadıköy’ün, Marmara sahillerinin, Beykoz ormanlarının içinde yapılmış sitelerin içinde neden hep bu “çevreci protestocular” ikamet etmekte?
Gittiğim her tatil beldesinde sabah yürüyüşlerimde, denizin dibine kondurulmuş yazlık villaların verandalarında kahvaltı keyfini yapanların ellerinde neden Sözcü ya da Cumhuriyet gazetesi görürüm de bir tane bile sözgelimi Türkiye, Sabah ya da Yeni Şafak gazetesine rastlamam?