Terk ettiğim hayatımda andığım ender insanlardan biriydi.
Şairdi, gerçekti, farklıydı, renkliydi, konuşkandı; hatta fazlasıyla…
Ve deliydi biraz da.
Belki çok popüler bir şair olmadı ama sevenleri vardı şiirlerinin; sıkı takipçileri.
Yine dünya tatlısı bir Yazar’la; Adnan Özyalçıner ile evliydi.
Tıfıllar olarak onları hayranlıkla dinlerdik.
Biz Barış Komitesi derdik. Siz Barış Derneği diye bilirsiniz. O derneğin üyeleriydik ve insan hakları komisyonundaydık. Sennur ablayı; Şair Sennur Sezer’i orada tanıdım.
Kimler yoktu ki başka; solcuların ünlü avukatı Gülçin Çaylıgil, Yönetmen Yavuz Özkan, tiyatro sanatçısı Işık Yenersu ve bizler. Türkiye Komünist Partisi’ne gönül vermiş ama Barış Derneği’nde kendini “demokratlıkla” saklamış kripto gençler…
Sık sık bir dosya götürmek ya da bir karar imzalatmak üzere Sennur ablanın Şehremini’ndeki yüksek giriş, nohut oda bakla sofa evine gidiyorduk. Kütüphanesi insanın üzerine yıkılacak gibiydi, kitaplarla doluydu her yan.