Kitap çıkar çıkmaz ipliği de pazara çıktı.
Yazık oldu. Eğer doğruysa, keşke Abdullah Gül’ün dediğini yapsaymış
ve onu “sıkıntıya sokacak” bu kitabı yazıp yayınlamasaymış.
Bu tür anılar esasında derli toplu, doğruluğu teyit edilmiş sağlam
notlarla desteklidir ve iyice pişirildikten sonra, en az üç-dört
yıl gibi makul bir zaman geçince yayınlanır. Yangından mal kaçırır
gibi, müflis tüccar edasıyla yalap şalap yazılmış bir kitabı
piyasaya sürmek, bu işi geçmişte yapanlara da büyük haksızlık oldu
doğrusu.
Fanatik Erdoğan karşıtlığının Ahmet Sever’i getirdiği noktaya
baktığımızda sonuç Sayın Gül açısından vahim. Bu kitapla “belli
çevrelerden” çok takdir alması beklenen Abdullah Gül için Ahmet
Hakan Coşkun’un "Abdullah Gül hiç kusura bakmasın ama" başlıklı
yazısından şu sonuç bölümü bile durumu açıklamaya yetiyor:
“Abdullah Gül, keşke Ahmet Sever'den Yapamadım, beceremedim,
başaramadım, risk alamadım, haykıramadım, durduramadım, etkili
olamadım, çekindim, ürktüm falan diye bir özeleştiri kitabı
yazmasını talep etseydi. Su gibi okur, öper, sarıp sarmalar,
kütüphane rafının en üst katına koyardım."